Bizimle iletişime geçin

Haberler

Youtube RSS’i Destekliyor(muş) Gibi Yaptı!

Podcast ekosisteminde uzun süredir konuşulan bir bekleyiş nihayet söylentiden uygulamaya dönüşüyor. Youtube yaklaşık 2 yıl süren bir teknolojik altyapı hazırlığından sonra RSS’i desteklemeye ve podcast’leri bir başka sunucudan alıp platformuna taşımaya başladı. Ama “dağ fare doğurmuş” olabilir… Podcast Turkey Editörü Özcan Yazıcı Youtube’un RSS desteğini inceledi, olası gelişmeleri analiz etti.

Yayınlanma tarihi

on

Podcast ekosisteminde uzun süredir konuşulan bir bekleyiş nihayet söylentiden uygulamaya dönüşüyor. Youtube yaklaşık 2 yıl süren bir teknolojik altyapı hazırlığından sonra RSS’i desteklemeye ve podcast’leri bir başka sunucudan alıp platformuna taşımaya başladı.

Bir video platformu olarak Youtube’un RSS’i nasıl destekleyeceği, kendi teknolojisine nasıl entegre edeceği açıkçası büyük bir muamma ve merak konusuydu; şimdi bir yolunu bulmuş gibi gözüküyor; ama bildiğimiz, alışageldiğimiz bir RSS desteği vermeyeceği anlaşılıyor.

Youtube dün podcast içerik oluşturucularına gönderdiği bir mesajla birçok ülkede (Türkiye’nin de bulunduğu 98 ülke) podcast yayıncılarının RSS ile podcast’lerini Youtube’a bağlayabileceklerini duyurdu.

Youtube bunu yapacağına ilişkin bilgileri özellikle son bir yıldır Google üst düzey yöneticilerinin açıklamalarıyla işaret ediyordu. Ama RSS’i Youtube Studio üzerinden kullanıma sunması, nasıl yapacağına ilişkin somut tablo ortaya çıkınca “dağ fare doğurmuş” olabilir. Yakında çok daha fazla konuşulup, yazılıp çizilecek, tartışılacak gibi duruyor.

Önce bir iki tespit…

RSS teknolojisi dijital iletişim çağında neredeyse özgür yayıncılık alanında elimizde kalan tek kale gibi. Bu kale son yıllarda Spotify, Apple tarafından zaten “yoğun top atışlarına” tutuluyordu, anlaşılan bu ittifaka artık Youtube da katılıyor.

Açılımı ‘Really Simple Syndication’ (Gerçekten Basit Dağıtım) veya ‘Rich Site Summary’ (Zengin İçerikli Site Özeti) olan RSS, iki açılımda da tek bir şeyi ifade ediyor: Yazıların, haberlerin ve elbette podcast’lerin siteleri (kaynakları) dolaşma stresinden kurtarılıp, tek bir feed (besleme) ile ulaşılabilmesini sağlaması…

Blog’lar RSS ile gelişti, serpildi. 20 yıldır podcast ekosistemi de RSS ile “herkese açık”, “özgür” bir mecra olarak büyüdü.

Ancak 2021 yılında Spotify ve Apple’ın girişimleriyle birlikte işin rengi değişmeye, tartışmalar genişlemeye başladı. Bağımsız ses sunucularının RSS’lerini desteklemekle yetinmediler, abonelik ve gelir vaatleriyle podcast’leri kendi sunucularına çekmeye ve kapalı bir ekosistem karmaya yöneldiler. Tıpkı Yutube gibi, O’na benzemeye çalıştılar. Amaç gayet basit tabii ki, RSS’in sağlayamadığı kontrolü ele geçirmek “reklam geliri elde edebilmek”; RSS’i yok saymadan, RSS’i aşmak…

Biraz teknik bilgi

Peki, Youtube ne yapıyor ve RSS’e kapısını nasıl açtı?

Henüz ayrıntılara vakıf olamayanlar için hızlı bir özet geçelim…

Podcast’inizi bir başka sunucudan (hosting) yayınlıyor olsanız da Youtube Studio üzerinden RSS feed’inizi tanıtarak/bağlayarak siz podcast’inizi yayınladığınız anda otomatik olarak Youtube’a çekmesini sağlayabileceksiniz. Siz yayını yaptığınız anda Youtube podcast resminizi kullanarak bunu bir “ses videosuna” (podcast) dönüştürecek ve takipçilerinize bir bildirim ile duyuracak.

Ama burada bildiğimiz podcasting akışına uymayan ayırt edici bir fark getiriyor Youtube. Bugüne kadar bağımsız bir ses sunucusunda (Örneğin Libsyn, Spreaker, Buzzsprout gibi) podcast’ini barındırıp, yayın yaptığınızda Spotify, Apple Podcasts, Deezer gibi onlarca platform RSS feed’inizden bunu otomatik olarak çekerek yayınlar. Oysa Youtube şimdi kendi podcast stratejisinde “Ben RSS oyununu böyle oynamak istemiyorum” diyor.

Peki, ne yapıyor?

Siz podcast bölümünüzü yayınladığınız an, RSS’inizden bölümü fiziksel olarak kendi sunucusuna çekiyor ve kopyasını oluşturuyor. Yani, bir anlamda sizin “mülkünüz” olan podcast’inizi “kendi mülküne” dönüştürüyor; aynı video akışında yaptığı gibi.RSS’i tanıtma aşamasında Youtube karşınıza “YouTube Podcast Ingestion Service” başlığıyla hizmet koşulları ve yükümlülüklerini onaylatıyor. Bakın bu koşulların 4. maddesinde ne diyor:

4. Podcast Lisansı ile İlgili Şartlar / 4.1. Lisanslı Haklar.
“Podcast Ingestion Service aracılığıyla Podcast yüklediğinizde YouTube’a, Podcast’lerinize (yayınlanmış ve gelecekte yayınlanacak tüm Podcast bölümleri dahil) telifsiz olarak erişme, gelir elde etme ve indirme hakkı verirsiniz. Ayrıca YouTube’un, Hizmet’teki Podcast’lerinizi telifsiz olarak çoğaltmasını, depolamasını, uyarlamasını, kodunu dönüştürmesini, kodlamasını, kanalınıza yüklemesini, herkese açık bir şekilde kullanıma sunmasını, herkese açık bir şekilde göstermesini ve dağıtmasını (yalnızca ses olarak kullanım da dahil) kabul edersiniz. Podcast’leriniz YouTube’a yüklendikten sonra, Podcast’lerdeki sahiplik haklarınıza ve YouTube’a lisans vermenize ilişkin tüm şartlar da dahil olmak üzere YouTube Şartları ve Politikaları, Podcast’leri doğrudan Hizmet’e yüklemişsiniz gibi tüm Podcast’lerinizde geçerli olur. Yani, söz konusu Podcast’ler, YouTube Şartları ve Politikaları kapsamında yüklediğiniz İçerik (veya geçerli olduğunda “Tedarikçi İçeriği”) olarak kabul edilir.”

Özetle Youtube diyor ki, “Bana geleceksen podcast’inin etinden, sütünden, postundan, her şeyinden yararlanma hakkını bana teslim edeceksin. Sonrasında bakarız, belki reklam gelirlerinden sana da pay verebilirim.”

Ayrıca, klasik yöntemlerle podcast yayınladığınızda ses dosyası üzerindeki kontrol sizde olur ve bir nedenle başlık, metin gibi değişiklik yapma gereksinimi duyduğunuzda bunu sunucu üzerinden yaparsınız ve Spotify, Apple dizinlerinin botları bu RSS feed’lerini tarayarak değişiklikleri otomatik olarak günceller. Oysa Youtube ses dosyanızı ilk yayınladığınız anda sunucusuna çekip sizinle irtibatı kestiği için bu değişikliklerin Youtube’a yansıması için RSS feed’inizi manuel olarak yeniden yüklemeniz gerekecek.

Bir başka teknik farklılık da, Youtube kopya oluşturarak ve asıl sunucunuzla irtibatı keserek sunucu tarafındaki “dinleyici istatistiklerinizi” takip etmenizi de engellemiş olacak. Spotify ve Apple Podcast gibi onlarca platformda bir dinleyici “oynat” ya da “indir” butonuna bastığında sunucu bunu bir indirme olarak görür. Ayrıca hem sunucu hem de Spotify, Apple tarafındaki demorafik verileri de takip edebilirsiniz. Youtube ise bu veri entegrasyonunu da kesmiş oluyor ve kendi kopyası üzerinden istatistikleri size ayrıca sağlıyor.

Yine herhangi bir nedenle “bir podcast bölümünüzü silmek istediğinizde” bunu sunucunuza giderek yapabiliyorsunuz. Bunu yaptığınızda Spotify, Apple Podcasts gibi dizinlerden de bu bölüm otomatik olarak kalkar; ama Youtube RSS aracılığıyla kendi sunucusunda bir kopsasını oluşturduğunda sunucunuzdan kaldığınız ses dosyasını Youtube Studio’ya gidip manuel olarak oradan da silmeniz gerekecek

Elbette, eğer RSS ile podcast’inizi Youtube’a bağlamak istediğinizde, bu işlemleri yaparken size belirlediği genel hizmet koşulları ile podcast için oluşturduğu özel hüküm ve koşulları anımsatıp, onaylamanızı istiyor. Eğer bunları yapmazsanız, “bana gelme” diyor.

Aslında Youtube sunmuş olduğu bu model öncesi podcast segmesini aylar önce görünür kılarak öncü bir giriş yapmış ve bazı popüler yayıncılarla test süreci de başlatmıştı. Burada bir video gibi statik görsellerle ses dosyalarını Youtube sunucularına yüklenmesini sağlamış ve bu yayınları Youtube Studio’da podcast olarak işaretletip, özel çalma listesi halinde kullanıcılara sunmuştu. Ancak bundan istediği verimi alamadı ve yeterli bir trafik oluşturamadı; istediği heyecanı yakalayamadı ve ilgiyi toplayamadı. Bir başka deyişle podcast yayıncılarının alışık olduğu RSS’e kapılarını açmadan podcast tarafındaki varlığını ve görünürlüğünü güçlü biçimde hissettiremeyeceğini, kendine çekemeyeceğini anladı. Böylece RSS’i destekliyormuş gibi göründüğü ikinci faza geçmiş oldu. Hani bir benzetme yapacak olursak, başka nehirlerin suyunu kanal açarak (RSS) kendi denizine akıtmasının yolunu oluşturdu.

Youtube Studio üzerinden podcast’inizi RSS ile bağlayabilirsiniz.

Youtube ‘reklamı ben yaparım ve kimseye kaptırmam’ dedi

Youtube’un RSS ile tam entegre bir modele kapılarını açmamasının temelinde kuşkusuz “reklam gelirleri” üzerindeki kontrol isteği yatıyor. Bugüne kadar podcast içerik oluşturucuları bağımsız sunucular üzerinde yayınlarını gerçekleştiriyor, sonra RSS ile bunları Spotify, Apple Podcasts, Deezer gibi podcast platformlarına dağıtıyorlardı. Bu platformlar yalnızca “ses aracısı” işlevi görüyor, fiziksel olarak dosyaları saklamıyorlardı. Bir yayıncı reklam yayınlamak istediğinde üçüncü taraf reklam hizmetleri (ajanslarıyla) çalışıyorlar ya da sunucunun sağladığı reklam hizmetinden yararlanarak podcast’lerine “dinamik reklamlar” ekleyebiliyorlardı. Spotify, Apple gibi markalar bunlara müdahale edemiyordu. Böylece yayıncı reklam gelirlerini istediği gibi kontrol edebiliyordu. Son dönemde hızla büyüyen “programatik reklamlarla” podcast’lerin eski ya da yeni bölümlerine dinamik olarak reklam yerleştirmek mümkün olabiliyordu.

Oysa şimdi RSS ile podcast’inizi Youtube’a bağlamak istediğinizde Youtube daha başlangıçta ses dosyasını kendi sunucusuna çekerek “dinamik reklam ekleme” imkanını ve bağını anında kesiyor, ipleri eline alıyor. Ayrıca RSS ile bağlama işlemi sırasında sizden yayınınızın “reklam içerip içermeyeceğini” bildirmenizi istiyor ve reklam yayınlama politikalarını anımsatarak sert biçimde uyarıyor. Eğer kurala uymazsanız yayınınızı anında kaldıracağını bildiriyor. Youtube burada ufak bir esneklik gösteriyor; podcast’iniz ücretli tanıtımlar (örneğin sunucunun seslendirdiği tanıtımlar), sponsorluklar veya ürün önerileri içeriyorsa bunu Youtube ile paylaşmanız ve geçerli tüm politikalara uymanız halinde “anlayış” gösteriyor. Ama bunun dinamik reklamı kapsamadığını yeniden anımsatmamız gerekiyor.

Youtube’ta olmalı, mı olmamalı mı?

Youtube 2 milyardan fazla kullanıcı sayısıyla daha geniş kitlelere ulaşmak isteyen podcast yayıncılarının tabi ki ilgisini çekiyor. Son dönemde önemli ölçüde podcast’lerini “videocast” olarak yayınlayan podcast yayıncılarının sayısının da arttığı gözlemleniyor. Ama bunların hangilerinin podcast, hangilerinin bir Youtube videosu olduğu tartışma götürür.

Merakla beklenen Youtube’un RSS adımının kısa sürede bu merak duygusunu güçlü soru işaretlerine dönüştürmesini bekliyorum. “Sırf Youtube’un daha geniş kitlesine ulaşmak için podcast’imin mülkünü ve kontrolünü Youtube’a bırakmalı mıyım?” sorusu temel bir soru ve sorun olarak zihinlerde büyüyecek. Bu belki, bireysel, küçük yayıncılar için ciddi bir soruna dönüşmeyebilir; ancak önemli reklam geliri elde eden büyük yayıncılar için ciddi bir sorun olacağı kanaatindeyim. Standart YouTube gelir paylaşımı yayıncıya yüzde 55, YouTube’a ise yüzde 45 oranında dağıtılıyor. Ancak bir podcast yayıncısı bugüne kadar dinamik reklam satış ortaklıklarıyla daha iyi gelirler elde edebiliyordu. Youtube’ta yer alması bu gelirden vazgeçmesi anlamına gelecek. Türkiye’de podcast reklamcılığı henüz gelişmediği için Türkiyeli yayıncıların bu farkı şu anda tam olarak kavraması zor olabilir, ama küresel yayıncıların kararlarını etkileyecektir.

Yayıncılar neler yapabilir?

Bu açmaz ve tercih, kanımca bireysel, küçük yayıncılar ile büyük yayıncılar arasında değişkenlik gösterecektir.  Spotify ve Apple Podcasts gibi platformlara da dağıtım yapan bireysel, küçük yayıncılar “dinamik reklamları kaparak” Youtube’ta da yer almayı tercih edebilir. Böylece Youtube kitlesine de ulaşarak dinleyici topluluğunu büyütebilir. Spotify ve Apple Podcasts gibi platformların kendi dizinlerinde yeterli “keşfedilebilirlik algoritması” sunamadığını düşündüğümüzde Youtube’un daha iyi çalışan algoritması ilgiyi daha da artırabilir. Ancak zaten iyi bir kitleye ulaşan büyük prodüksiyonların Youtube’a mesafeli durmaları ya da Youtube ile özel anlaşma arayışlarına girmeleri pek muhtemel gibi duruyor.

Yayıncılar için başvurulacak yollardan birisi de podcast bölümünü sunucunuzda yayınlamadan önce dinamik reklamları kapatmak, Youtube kopyasını sunucusuna çektikten sonra tekrar açmak olabilir. Bir başka yol da, aynı podcast için “ikinci bir RSS Feed” (yani aynı yayı iki kez yayınlamak) oluşturup, ikinci RSS Feed’ini Youtube’a bağlamak olabilir. İlkini tüm podcast platformlarına dağıtabilir, ikincisini ise dinamik reklamları kaparak yalnızca Youtube’a bağlayabilirsiniz. Biraz kafa karıştırıcı ve zahmetli bir işmiş gibi gözüküyor; ama ortaya çıkan tabloda çözüm olabilir.

Youtube’un RSS adımı ekosistemde nasıl karşılık bulacak, yayıncılar güçlü bir ilgi gösterecek mi kestiremiyorum. Hem yayıncılar hem de Youtube tarafında kafa karışıklıkları, karmaşa dönemi yaşanacağını düşünüyorum. Birçok podcast yayıncısının merak ve ilgi nedeniyle ilk etapta podcast’lerini RSS ile Youtube’a bağlayacaklarını, ancak dinamik reklamları sunucuda açmış olmaları nedeniyle karşılıklı sancılı bir dönem yaşanacağını tahmin ediyorum.

Spotify ve Apple Youtube’u Takip Eder Mi?

Akıllara gelen bir başka soru da şu: “Youtube’un açacağı yol ilgi görür ve başarılı olursa Spotify ve Apple gibi dev markaların da aklını karıştırıp iştahını artırabilir mi?”

Bu iki marka da 2021 yılında kendi reklam politikaları ve abonelik modelini kullanabilmeleri için kullanıcılara podcast’lerini kendi sunucalarına da taşımalarını zorunlu tutmuş, ama klasik RSS süreçlerini de desteklemeye devam etmişlerdi. Ya önümüzdeki dönem onlar da Youtube’un yolundan yürür ve kendi sunucuları üzerinden hizmet vermeyi dayatırlarsa ne olacak?

Sürekli zarar eden Spotify’ın gelir arayışı kapsamında reklam konusunda bir çözüm arayışı olduğunu zaten uzun süredir biliyoruz. Bu yolun açılıp, güçlenip güçlenmeyeceğini şimdiden öngörmek zor, ama olma olasılığı da yabana atılmayacak kadar güçlü. Klasik podcasting süreçlerinde hem sunucu tarafında hem de Spotify, Apple Podcasts tarafından gerçek dinleme istatistiklerini belirlemek çok zor; mevcut RSS teknoloji ne yazık ki buna olanak tanımıyor. Bunun ayrıntılarını burada ele almamız mümkün değil; ama Youtube RSS’ten de yararlanarak yeni bir podcast platformu olarak yükselirse video tarafında olduğu gibi reklamverenlere daha anlaşılabilir veriler sağlayabilir ve gelir beklentisi içindeki yayıncıları daha fazla kendisine çekmede etkili olabilir.

RSS’in ve podcasting’in geleceği tehdit altında mı?

Bağımsız, özgür podcast yayıncılığını savunanlar için önümüzdeki dönem kolay bir süreç olmayacak. Bir tarafta dev markalar reklam ve gelir baskısı altında daha kontrol edilebilir sistemleri (teknolojileri) dayatma eğilimine girerken, diğer tarafta da gelir ihtiyacı altında açmaza girecek olan içerik oluşturucularının yayınları üzerindeki kontrol ile gelir elde etme imkan ve fırsatları arasında kafa karışıklıkları artabilir.

Bir başka sancılı süreç de bağımsız podcast sunucu hizmeti veren küçük ve orta ölçekteki markalar açısından yaşanacak. Spotify ve Apple Podcasts’in 2021’deki kendi sunucuları üzerinden hizmet vermeye başlamasıyla birlikte alarm zilleri çalmaya başlamıştı. Açık podcast’i savunmak için podcast endüstrisinin bazı popüler markalarının da içinde yer aldığı bir grup Podcast Standartları Projesi (The Podcast Standards Project) başlattı.

Spotify, Apple, Youtube ve hatta Amazon (Audible) gibi dev markalara karşı direnme yetenekleri olup olmayacağını sanırım önümüzdeki dönemde Youtube’un attığı bu RSS hamlenin ne derece ilgi görüp görmeyeceği bir ölçüde belirleyici olacak. Youtube’un ana platformu üzerinde www.youtube.com/podcasts adresiyle videonun yanında ses odaklı “ikinci bir anasayfa” hazırlığı yaptığını da biliyoruz. Bu adres şu an yalnızca ABD’de sınırlı bir kullanımla test ediliyor. Kim bilir belki de şu an Youtube’un attığı RSS hamlesi ilgi görür, yayıncıları kendisine çekebilirse, bir süre sonra RSS’e ihtiyaç duymadan ses dosyalarını doğrudan kendi sunucularına yüklemeleri için fırsat sunabilir. Bunu önce bir “seçenek” olarak başlatıp, sonrasında tamamen buna yönelebilir. Bu olasılıkların hangisinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Ama “dijital iletişim” ve hatta genel anlamda “iletişim alanında” özgür yayıncılık için elimizde kalan tek mecranın da ciddi bir tehdit altında olduğu da bir gerçek.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Yanıt Ver

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haberler

YouTube, yapay zeka tarafından konumlandırılmış “yoğun anlar” ile mikro reklam yerleştirmeye başlıyor

Yapay zeka, YouTube’un reklamverenlere yönelik son adımında hiper-hassas reklam yerleşimi ile buluşuyor. YouTube, videolarda en yüksek etkileşime sahip olan ya da duygusal olarak etkili olan anlar olan “Zirve Noktaları” adı verilen bir şeyin yapay zeka değerlendirmesine dayanan yeni bir reklam yerleştirme şemasını duyurdu.

Yayınlanma tarihi

=>

Yapay zeka, YouTube’un reklamverenlere yönelik son adımında hiper-hassas reklam yerleşimi ile buluşuyor. YouTube, videolarda en yüksek etkileşime sahip olan ya da duygusal olarak etkili olan anlar olan “Zirve Noktaları” adı verilen bir şeyin yapay zeka değerlendirmesine dayanan yeni bir reklam yerleştirme şemasını duyurdu.

Tahmin edilebileceği gibi, yapay zeka bu anların belirlenmesinde rol oynuyor. Buradaki fikir, kullanıcının içeriğe en çok odaklandığı anda dikkatini çekmek. Buradaki değeri görüyoruz, ancak kesinti üzerine teorik bir Pissed Point ile nasıl dengeleneceğini merak ediyoruz. TechCrunch’ın teorize ettiği gibi: “Ancak izleyiciler bu kesintileri sinir bozucu bulabilir, özellikle de bir videonun duygusal akışına kendilerini kaptırdıklarında ve izlemeye devam etmek için reklamın bir an önce bitmesini istediklerinde.”

Google, Gemini yapay zekasında Peak Points’i şöyle açıklıyor:

“Zirve Noktaları”, YouTube’da Google’ın Gemini yapay zekasından yararlanarak videolarda izleyici etkileşiminin yüksek olduğu anları belirleyip reklam yerleşimi için hedefleyen yeni bir reklamcılık özelliğidir:

Nasıl çalışıyor?

  • Gemini AI analizi: YouTube, videoları analiz etmek için Google’ın Gemini yapay zekasını kullanarak izleyici etkileşiminin en yüksek olduğu “en yoğun” anları belirler.
  • Stratejik reklam yerleşimi: Reklamlar daha sonra bu en yoğun anların hemen ardından yerleştirilerek reklam görüntülenebilirliğini ve etkinliğini en üst düzeye çıkarmayı amaçlıyor.
  • Duygusal ve Bağlamsal İpuçları: Gemini, en uygun reklam yerleşimini belirlemek için yüz ifadeleri, ses tonu ve videodaki bağlamsal öğeler gibi çeşitli ipuçlarını analiz eder.

Kaynak: RainNews

Okumaya devam et

Araştırma

Yapay zeka: İçerik ve reklamcılıkta isteğe bağlı değil

Yapay zeka destekli ses stüdyosu Wondercraft, içerik oluşturucuların, pazarlamacıların, eğitimcilerin ve ekiplerin yapay zekayı nasıl kullandıklarını anlamayı amaçlayan bir rapor olan AI in Content Creation 2025’i yayınladı.

Yayınlanma tarihi

=>

Yapay zeka destekli ses stüdyosu Wondercraft, içerik oluşturucuların, pazarlamacıların, eğitimcilerin ve ekiplerin yapay zekayı nasıl kullandıklarını anlamayı amaçlayan bir rapor olan AI in Content Creation 2025’i yayınladı. Bilgiler VEED, Luma ve ElevanLabs’ın desteğiyle gerçekleştirilen 2025 anketine dayanıyor. Dünya Ekonomik Forumu, McKinsey, Gartner, Deloitte, LinkedIn ve Pew Araştırma Merkezi’nin araştırmaları da dahil olmak üzere bir dizi başka rapora da atıfta bulunuluyor.

İsteğe Bağlı Değil

Buradaki temel önerme, yapay zekanın içerik oluşturmada bir tercih değil, temel bir unsur haline geldiği. Anahtar bulgu: Katılımcıların %80’inden fazlası yaratıcı sürecin bazı yönlerinde yapay zeka kullanıyor. Zamandan tasarruf etmek, yapay zeka kullanımı için önde gelen motivasyon. ABD’de benimsenme oranı biraz daha yüksek olmakla birlikte bu eğilim küresel.

“Pek çok içerik üreticisi için yapay zeka yalnızca işlerini daha hızlı halletmelerini sağlayan bir araç değil. Fikirleri keşfetme, içerikleri farklı formatlara uyarlama ve daha kişiselleştirilmiş, ölçeklenebilir deneyimler oluşturma yöntemlerinin bir parçası. Bu da yapay zekanın yalnızca bir üretkenlik aracı olmaktan çıkıp yaratıcı bir yardımcı pilot haline geldiği görüşünü destekliyor.”

Bu raporda ses, YZ yaratıcılığının yalnızca yüzde dokuzunu oluştururken, video %52 ile başı çekiyor. Ancak sesten videoya projelerin yükselişi, yapay zekayı giderek daha fazla ses alanına taşıyor. YZ, çoklu medya türlerindeki yaratıcılıkta “bağlayıcı doku” olarak tanımlanıyor.

Reklamcılıkta Yapay Zeka

Wondercraft anketi, reklam yaratıcılarının ve ajans ekiplerinin içerik üretmek, test etmek ve hızlı bir şekilde uyarlamak için yapay zekaya güvendiğini ortaya koyuyor; katılımcıların %85’i bu bulguyu doğruladı. üç ana kullanım belgelenmiştir:

  • Reklamlar için senaryolu seslendirmeler
  • Yerelleştirilmiş sosyal medya içeriği
  • Daha uzun web seminerleri ve röportajlardan elde edilen kısa biçimli videolar.

Bu ekipler, kampanya başına üç ila beş yapay zeka aracı kullanan “çok modlu” uzmanlar olarak tanımlanıyor.

Daha geniş bir bağlamda McKinsey, kuruluşların %78’inin en az bir iş fonksiyonunda yapay zeka kullandığını tespit etti.

Yapay Zeka Kullanım Dağılımı

Wondercraft, anket katılımcılarına göre yapay zekanın uygulandığı medya türlerinin bir dökümünü sunuyor. Aşağıda gösterildiği gibi, medya türleri arasında oldukça eşit bir dağılım var:

Kapsamlı rapora BURADAN ulaşabilirsiniz…

Kaynak: RainNews

Okumaya devam et

Haberler

Podcast’inizi kaydederken yaka mikrofonu kullanmalı mısınız?

Podcast kayıtlarında yaka mikrofonu kullanmalı mı? Yaka mikrofonlarının artısı ve eksisi neler? Hangi durumlarda yaka mikrofonu kullanılabilir? Tüm bu soruların yanıtını Rachel Corbett yazıyor…

Yayınlanma tarihi

=>

Podcast için en iyi mikrofon hangisidir?

Yaka mikrofonu (lav mikrofonu olarak da bilinir) ile daha geleneksel bir podcast mikrofonu arasında kararsızsanız, bu, hangisinin size en iyi sesi vereceğine (ve bunun neden önemli olduğuna) karar vermenize yardımcı olacaktır.

Yaka mikrofonları ile podcast mikrofonları arasındaki fark nedir?

Yaka mikrofonları kıyafetlerinize takılır ve sesi uzaktan alabilmek ve kayıt sırasında daha fazla hareket edebilmenizi sağlamak için tasarlanmıştır.

Bu, video için harikadır ancak podcasting için ideal değildir.

Buna karşılık, podcast mikrofonları ağzınızın hemen önüne yerleştirilecek şekilde tasarlanmıştır, bu nedenle yalnızca sizin sesinizi alırlar, etrafınızdaki odanın sesini değil.

Bu, podcasting için harikadır ancak bazen video için ideal olmayabilir (eğer bir mikrofonun arkasında kalmak istemiyorsanız).

Yaka mikrofonları podcast’ler için neden pek uygun değil?

Bir video izlerken, odanın sesini duyup duymadığınızı fark etmezsiniz çünkü baktığınız şeyle (bir odadaki biriyle) eşleşir.

Ancak bir podcast’te görsel olmadığı için mikrofonunuzdan ne kadar uzakta olursanız dinleyicinizden de o kadar uzakta duyarsınız (ve bu iyi bir şey değildir).

Ayrıca, sesinizde çok fazla oda gürültüsü kaydettiyseniz, sesinizdeki doğal tonları ortadan kaldırmadan bunu ortadan kaldırmanız zor olabilir.

Kayıt yaparken amacınız o anda mümkün olan en iyi sesi yakalamak olmalıdır ve yaka mikrofonunun size en iyi kalitede ses vermesi pek olası değildir.

İyi bir podcast mikrofonunu ne oluşturur?

İyi bir podcast mikrofonu, doğrudan konuşabildiğiniz ve dinleyicilerinizin programınızı dinlerken onlara yakın duyulabildiğiniz bir mikrofondur.

Ayrıca mikrofonunuzu elinizde olmayacak bir stand üzerinde tutmanız en iyisidir (çünkü elleriniz kayda çok fazla gürültü katabilir).

Videoda kullandığım mikrofonu kullanamaz mıyım?

Yapabilirsiniz, ancak podcast dinleyiciniz için deneyim o kadar iyi olmayacaktır (işte eski video veya önce ses argümanı geliyor).

Yaka mikrofonu video için yeterli olsa bile, yalnızca ses dinleyen hayranlarınızın kötü bir dinleme deneyimi yaşamaması için içeriğinizin podcast versiyonunda yine de yüksek kaliteli sese öncelik vermelisiniz.

Podcastiniz için harika ses kaydı yaparsanız ve bunu video olarak da kullanırsanız, video izleyicileriniz yine harika bir deneyim yaşarlar, ancak bunun tersi o kadar iyi çalışmaz.

Yaka mikrofonlarının zor olmasının diğer nedenleri

Yaka mikrofonları kıyafetlerinize tutturulduğundan, gömleğiniz, saçınız veya mücevherleriniz gibi şeylere sürtünebilir.

Bu, daha sonra temizlenmesi zor olabilecek bir sürü rahatsız edici gürültüye neden olabilir.

İdeal olarak, mümkün olduğunca gürültüden uzak bir ses kaydı yapmak istersiniz.

Kaynak: Racher Corbett

Okumaya devam et

En son