Bizimle iletişime geçin

Haberler

Youtube RSS’i Destekliyor(muş) Gibi Yaptı!

Podcast ekosisteminde uzun süredir konuşulan bir bekleyiş nihayet söylentiden uygulamaya dönüşüyor. Youtube yaklaşık 2 yıl süren bir teknolojik altyapı hazırlığından sonra RSS’i desteklemeye ve podcast’leri bir başka sunucudan alıp platformuna taşımaya başladı. Ama “dağ fare doğurmuş” olabilir… Podcast Turkey Editörü Özcan Yazıcı Youtube’un RSS desteğini inceledi, olası gelişmeleri analiz etti.

Yayınlanma tarihi

on

Podcast ekosisteminde uzun süredir konuşulan bir bekleyiş nihayet söylentiden uygulamaya dönüşüyor. Youtube yaklaşık 2 yıl süren bir teknolojik altyapı hazırlığından sonra RSS’i desteklemeye ve podcast’leri bir başka sunucudan alıp platformuna taşımaya başladı.

Bir video platformu olarak Youtube’un RSS’i nasıl destekleyeceği, kendi teknolojisine nasıl entegre edeceği açıkçası büyük bir muamma ve merak konusuydu; şimdi bir yolunu bulmuş gibi gözüküyor; ama bildiğimiz, alışageldiğimiz bir RSS desteği vermeyeceği anlaşılıyor.

Youtube dün podcast içerik oluşturucularına gönderdiği bir mesajla birçok ülkede (Türkiye’nin de bulunduğu 98 ülke) podcast yayıncılarının RSS ile podcast’lerini Youtube’a bağlayabileceklerini duyurdu.

Youtube bunu yapacağına ilişkin bilgileri özellikle son bir yıldır Google üst düzey yöneticilerinin açıklamalarıyla işaret ediyordu. Ama RSS’i Youtube Studio üzerinden kullanıma sunması, nasıl yapacağına ilişkin somut tablo ortaya çıkınca “dağ fare doğurmuş” olabilir. Yakında çok daha fazla konuşulup, yazılıp çizilecek, tartışılacak gibi duruyor.

Önce bir iki tespit…

RSS teknolojisi dijital iletişim çağında neredeyse özgür yayıncılık alanında elimizde kalan tek kale gibi. Bu kale son yıllarda Spotify, Apple tarafından zaten “yoğun top atışlarına” tutuluyordu, anlaşılan bu ittifaka artık Youtube da katılıyor.

Açılımı ‘Really Simple Syndication’ (Gerçekten Basit Dağıtım) veya ‘Rich Site Summary’ (Zengin İçerikli Site Özeti) olan RSS, iki açılımda da tek bir şeyi ifade ediyor: Yazıların, haberlerin ve elbette podcast’lerin siteleri (kaynakları) dolaşma stresinden kurtarılıp, tek bir feed (besleme) ile ulaşılabilmesini sağlaması…

Blog’lar RSS ile gelişti, serpildi. 20 yıldır podcast ekosistemi de RSS ile “herkese açık”, “özgür” bir mecra olarak büyüdü.

Ancak 2021 yılında Spotify ve Apple’ın girişimleriyle birlikte işin rengi değişmeye, tartışmalar genişlemeye başladı. Bağımsız ses sunucularının RSS’lerini desteklemekle yetinmediler, abonelik ve gelir vaatleriyle podcast’leri kendi sunucularına çekmeye ve kapalı bir ekosistem karmaya yöneldiler. Tıpkı Yutube gibi, O’na benzemeye çalıştılar. Amaç gayet basit tabii ki, RSS’in sağlayamadığı kontrolü ele geçirmek “reklam geliri elde edebilmek”; RSS’i yok saymadan, RSS’i aşmak…

Biraz teknik bilgi

Peki, Youtube ne yapıyor ve RSS’e kapısını nasıl açtı?

Henüz ayrıntılara vakıf olamayanlar için hızlı bir özet geçelim…

Podcast’inizi bir başka sunucudan (hosting) yayınlıyor olsanız da Youtube Studio üzerinden RSS feed’inizi tanıtarak/bağlayarak siz podcast’inizi yayınladığınız anda otomatik olarak Youtube’a çekmesini sağlayabileceksiniz. Siz yayını yaptığınız anda Youtube podcast resminizi kullanarak bunu bir “ses videosuna” (podcast) dönüştürecek ve takipçilerinize bir bildirim ile duyuracak.

Ama burada bildiğimiz podcasting akışına uymayan ayırt edici bir fark getiriyor Youtube. Bugüne kadar bağımsız bir ses sunucusunda (Örneğin Libsyn, Spreaker, Buzzsprout gibi) podcast’ini barındırıp, yayın yaptığınızda Spotify, Apple Podcasts, Deezer gibi onlarca platform RSS feed’inizden bunu otomatik olarak çekerek yayınlar. Oysa Youtube şimdi kendi podcast stratejisinde “Ben RSS oyununu böyle oynamak istemiyorum” diyor.

Peki, ne yapıyor?

Siz podcast bölümünüzü yayınladığınız an, RSS’inizden bölümü fiziksel olarak kendi sunucusuna çekiyor ve kopyasını oluşturuyor. Yani, bir anlamda sizin “mülkünüz” olan podcast’inizi “kendi mülküne” dönüştürüyor; aynı video akışında yaptığı gibi.RSS’i tanıtma aşamasında Youtube karşınıza “YouTube Podcast Ingestion Service” başlığıyla hizmet koşulları ve yükümlülüklerini onaylatıyor. Bakın bu koşulların 4. maddesinde ne diyor:

4. Podcast Lisansı ile İlgili Şartlar / 4.1. Lisanslı Haklar.
“Podcast Ingestion Service aracılığıyla Podcast yüklediğinizde YouTube’a, Podcast’lerinize (yayınlanmış ve gelecekte yayınlanacak tüm Podcast bölümleri dahil) telifsiz olarak erişme, gelir elde etme ve indirme hakkı verirsiniz. Ayrıca YouTube’un, Hizmet’teki Podcast’lerinizi telifsiz olarak çoğaltmasını, depolamasını, uyarlamasını, kodunu dönüştürmesini, kodlamasını, kanalınıza yüklemesini, herkese açık bir şekilde kullanıma sunmasını, herkese açık bir şekilde göstermesini ve dağıtmasını (yalnızca ses olarak kullanım da dahil) kabul edersiniz. Podcast’leriniz YouTube’a yüklendikten sonra, Podcast’lerdeki sahiplik haklarınıza ve YouTube’a lisans vermenize ilişkin tüm şartlar da dahil olmak üzere YouTube Şartları ve Politikaları, Podcast’leri doğrudan Hizmet’e yüklemişsiniz gibi tüm Podcast’lerinizde geçerli olur. Yani, söz konusu Podcast’ler, YouTube Şartları ve Politikaları kapsamında yüklediğiniz İçerik (veya geçerli olduğunda “Tedarikçi İçeriği”) olarak kabul edilir.”

Özetle Youtube diyor ki, “Bana geleceksen podcast’inin etinden, sütünden, postundan, her şeyinden yararlanma hakkını bana teslim edeceksin. Sonrasında bakarız, belki reklam gelirlerinden sana da pay verebilirim.”

Ayrıca, klasik yöntemlerle podcast yayınladığınızda ses dosyası üzerindeki kontrol sizde olur ve bir nedenle başlık, metin gibi değişiklik yapma gereksinimi duyduğunuzda bunu sunucu üzerinden yaparsınız ve Spotify, Apple dizinlerinin botları bu RSS feed’lerini tarayarak değişiklikleri otomatik olarak günceller. Oysa Youtube ses dosyanızı ilk yayınladığınız anda sunucusuna çekip sizinle irtibatı kestiği için bu değişikliklerin Youtube’a yansıması için RSS feed’inizi manuel olarak yeniden yüklemeniz gerekecek.

Bir başka teknik farklılık da, Youtube kopya oluşturarak ve asıl sunucunuzla irtibatı keserek sunucu tarafındaki “dinleyici istatistiklerinizi” takip etmenizi de engellemiş olacak. Spotify ve Apple Podcast gibi onlarca platformda bir dinleyici “oynat” ya da “indir” butonuna bastığında sunucu bunu bir indirme olarak görür. Ayrıca hem sunucu hem de Spotify, Apple tarafındaki demorafik verileri de takip edebilirsiniz. Youtube ise bu veri entegrasyonunu da kesmiş oluyor ve kendi kopyası üzerinden istatistikleri size ayrıca sağlıyor.

Yine herhangi bir nedenle “bir podcast bölümünüzü silmek istediğinizde” bunu sunucunuza giderek yapabiliyorsunuz. Bunu yaptığınızda Spotify, Apple Podcasts gibi dizinlerden de bu bölüm otomatik olarak kalkar; ama Youtube RSS aracılığıyla kendi sunucusunda bir kopsasını oluşturduğunda sunucunuzdan kaldığınız ses dosyasını Youtube Studio’ya gidip manuel olarak oradan da silmeniz gerekecek

Elbette, eğer RSS ile podcast’inizi Youtube’a bağlamak istediğinizde, bu işlemleri yaparken size belirlediği genel hizmet koşulları ile podcast için oluşturduğu özel hüküm ve koşulları anımsatıp, onaylamanızı istiyor. Eğer bunları yapmazsanız, “bana gelme” diyor.

Aslında Youtube sunmuş olduğu bu model öncesi podcast segmesini aylar önce görünür kılarak öncü bir giriş yapmış ve bazı popüler yayıncılarla test süreci de başlatmıştı. Burada bir video gibi statik görsellerle ses dosyalarını Youtube sunucularına yüklenmesini sağlamış ve bu yayınları Youtube Studio’da podcast olarak işaretletip, özel çalma listesi halinde kullanıcılara sunmuştu. Ancak bundan istediği verimi alamadı ve yeterli bir trafik oluşturamadı; istediği heyecanı yakalayamadı ve ilgiyi toplayamadı. Bir başka deyişle podcast yayıncılarının alışık olduğu RSS’e kapılarını açmadan podcast tarafındaki varlığını ve görünürlüğünü güçlü biçimde hissettiremeyeceğini, kendine çekemeyeceğini anladı. Böylece RSS’i destekliyormuş gibi göründüğü ikinci faza geçmiş oldu. Hani bir benzetme yapacak olursak, başka nehirlerin suyunu kanal açarak (RSS) kendi denizine akıtmasının yolunu oluşturdu.

Youtube Studio üzerinden podcast’inizi RSS ile bağlayabilirsiniz.

Youtube ‘reklamı ben yaparım ve kimseye kaptırmam’ dedi

Youtube’un RSS ile tam entegre bir modele kapılarını açmamasının temelinde kuşkusuz “reklam gelirleri” üzerindeki kontrol isteği yatıyor. Bugüne kadar podcast içerik oluşturucuları bağımsız sunucular üzerinde yayınlarını gerçekleştiriyor, sonra RSS ile bunları Spotify, Apple Podcasts, Deezer gibi podcast platformlarına dağıtıyorlardı. Bu platformlar yalnızca “ses aracısı” işlevi görüyor, fiziksel olarak dosyaları saklamıyorlardı. Bir yayıncı reklam yayınlamak istediğinde üçüncü taraf reklam hizmetleri (ajanslarıyla) çalışıyorlar ya da sunucunun sağladığı reklam hizmetinden yararlanarak podcast’lerine “dinamik reklamlar” ekleyebiliyorlardı. Spotify, Apple gibi markalar bunlara müdahale edemiyordu. Böylece yayıncı reklam gelirlerini istediği gibi kontrol edebiliyordu. Son dönemde hızla büyüyen “programatik reklamlarla” podcast’lerin eski ya da yeni bölümlerine dinamik olarak reklam yerleştirmek mümkün olabiliyordu.

Oysa şimdi RSS ile podcast’inizi Youtube’a bağlamak istediğinizde Youtube daha başlangıçta ses dosyasını kendi sunucusuna çekerek “dinamik reklam ekleme” imkanını ve bağını anında kesiyor, ipleri eline alıyor. Ayrıca RSS ile bağlama işlemi sırasında sizden yayınınızın “reklam içerip içermeyeceğini” bildirmenizi istiyor ve reklam yayınlama politikalarını anımsatarak sert biçimde uyarıyor. Eğer kurala uymazsanız yayınınızı anında kaldıracağını bildiriyor. Youtube burada ufak bir esneklik gösteriyor; podcast’iniz ücretli tanıtımlar (örneğin sunucunun seslendirdiği tanıtımlar), sponsorluklar veya ürün önerileri içeriyorsa bunu Youtube ile paylaşmanız ve geçerli tüm politikalara uymanız halinde “anlayış” gösteriyor. Ama bunun dinamik reklamı kapsamadığını yeniden anımsatmamız gerekiyor.

Youtube’ta olmalı, mı olmamalı mı?

Youtube 2 milyardan fazla kullanıcı sayısıyla daha geniş kitlelere ulaşmak isteyen podcast yayıncılarının tabi ki ilgisini çekiyor. Son dönemde önemli ölçüde podcast’lerini “videocast” olarak yayınlayan podcast yayıncılarının sayısının da arttığı gözlemleniyor. Ama bunların hangilerinin podcast, hangilerinin bir Youtube videosu olduğu tartışma götürür.

Merakla beklenen Youtube’un RSS adımının kısa sürede bu merak duygusunu güçlü soru işaretlerine dönüştürmesini bekliyorum. “Sırf Youtube’un daha geniş kitlesine ulaşmak için podcast’imin mülkünü ve kontrolünü Youtube’a bırakmalı mıyım?” sorusu temel bir soru ve sorun olarak zihinlerde büyüyecek. Bu belki, bireysel, küçük yayıncılar için ciddi bir soruna dönüşmeyebilir; ancak önemli reklam geliri elde eden büyük yayıncılar için ciddi bir sorun olacağı kanaatindeyim. Standart YouTube gelir paylaşımı yayıncıya yüzde 55, YouTube’a ise yüzde 45 oranında dağıtılıyor. Ancak bir podcast yayıncısı bugüne kadar dinamik reklam satış ortaklıklarıyla daha iyi gelirler elde edebiliyordu. Youtube’ta yer alması bu gelirden vazgeçmesi anlamına gelecek. Türkiye’de podcast reklamcılığı henüz gelişmediği için Türkiyeli yayıncıların bu farkı şu anda tam olarak kavraması zor olabilir, ama küresel yayıncıların kararlarını etkileyecektir.

Yayıncılar neler yapabilir?

Bu açmaz ve tercih, kanımca bireysel, küçük yayıncılar ile büyük yayıncılar arasında değişkenlik gösterecektir.  Spotify ve Apple Podcasts gibi platformlara da dağıtım yapan bireysel, küçük yayıncılar “dinamik reklamları kaparak” Youtube’ta da yer almayı tercih edebilir. Böylece Youtube kitlesine de ulaşarak dinleyici topluluğunu büyütebilir. Spotify ve Apple Podcasts gibi platformların kendi dizinlerinde yeterli “keşfedilebilirlik algoritması” sunamadığını düşündüğümüzde Youtube’un daha iyi çalışan algoritması ilgiyi daha da artırabilir. Ancak zaten iyi bir kitleye ulaşan büyük prodüksiyonların Youtube’a mesafeli durmaları ya da Youtube ile özel anlaşma arayışlarına girmeleri pek muhtemel gibi duruyor.

Yayıncılar için başvurulacak yollardan birisi de podcast bölümünü sunucunuzda yayınlamadan önce dinamik reklamları kapatmak, Youtube kopyasını sunucusuna çektikten sonra tekrar açmak olabilir. Bir başka yol da, aynı podcast için “ikinci bir RSS Feed” (yani aynı yayı iki kez yayınlamak) oluşturup, ikinci RSS Feed’ini Youtube’a bağlamak olabilir. İlkini tüm podcast platformlarına dağıtabilir, ikincisini ise dinamik reklamları kaparak yalnızca Youtube’a bağlayabilirsiniz. Biraz kafa karıştırıcı ve zahmetli bir işmiş gibi gözüküyor; ama ortaya çıkan tabloda çözüm olabilir.

Youtube’un RSS adımı ekosistemde nasıl karşılık bulacak, yayıncılar güçlü bir ilgi gösterecek mi kestiremiyorum. Hem yayıncılar hem de Youtube tarafında kafa karışıklıkları, karmaşa dönemi yaşanacağını düşünüyorum. Birçok podcast yayıncısının merak ve ilgi nedeniyle ilk etapta podcast’lerini RSS ile Youtube’a bağlayacaklarını, ancak dinamik reklamları sunucuda açmış olmaları nedeniyle karşılıklı sancılı bir dönem yaşanacağını tahmin ediyorum.

Spotify ve Apple Youtube’u Takip Eder Mi?

Akıllara gelen bir başka soru da şu: “Youtube’un açacağı yol ilgi görür ve başarılı olursa Spotify ve Apple gibi dev markaların da aklını karıştırıp iştahını artırabilir mi?”

Bu iki marka da 2021 yılında kendi reklam politikaları ve abonelik modelini kullanabilmeleri için kullanıcılara podcast’lerini kendi sunucalarına da taşımalarını zorunlu tutmuş, ama klasik RSS süreçlerini de desteklemeye devam etmişlerdi. Ya önümüzdeki dönem onlar da Youtube’un yolundan yürür ve kendi sunucuları üzerinden hizmet vermeyi dayatırlarsa ne olacak?

Sürekli zarar eden Spotify’ın gelir arayışı kapsamında reklam konusunda bir çözüm arayışı olduğunu zaten uzun süredir biliyoruz. Bu yolun açılıp, güçlenip güçlenmeyeceğini şimdiden öngörmek zor, ama olma olasılığı da yabana atılmayacak kadar güçlü. Klasik podcasting süreçlerinde hem sunucu tarafında hem de Spotify, Apple Podcasts tarafından gerçek dinleme istatistiklerini belirlemek çok zor; mevcut RSS teknoloji ne yazık ki buna olanak tanımıyor. Bunun ayrıntılarını burada ele almamız mümkün değil; ama Youtube RSS’ten de yararlanarak yeni bir podcast platformu olarak yükselirse video tarafında olduğu gibi reklamverenlere daha anlaşılabilir veriler sağlayabilir ve gelir beklentisi içindeki yayıncıları daha fazla kendisine çekmede etkili olabilir.

RSS’in ve podcasting’in geleceği tehdit altında mı?

Bağımsız, özgür podcast yayıncılığını savunanlar için önümüzdeki dönem kolay bir süreç olmayacak. Bir tarafta dev markalar reklam ve gelir baskısı altında daha kontrol edilebilir sistemleri (teknolojileri) dayatma eğilimine girerken, diğer tarafta da gelir ihtiyacı altında açmaza girecek olan içerik oluşturucularının yayınları üzerindeki kontrol ile gelir elde etme imkan ve fırsatları arasında kafa karışıklıkları artabilir.

Bir başka sancılı süreç de bağımsız podcast sunucu hizmeti veren küçük ve orta ölçekteki markalar açısından yaşanacak. Spotify ve Apple Podcasts’in 2021’deki kendi sunucuları üzerinden hizmet vermeye başlamasıyla birlikte alarm zilleri çalmaya başlamıştı. Açık podcast’i savunmak için podcast endüstrisinin bazı popüler markalarının da içinde yer aldığı bir grup Podcast Standartları Projesi (The Podcast Standards Project) başlattı.

Spotify, Apple, Youtube ve hatta Amazon (Audible) gibi dev markalara karşı direnme yetenekleri olup olmayacağını sanırım önümüzdeki dönemde Youtube’un attığı bu RSS hamlenin ne derece ilgi görüp görmeyeceği bir ölçüde belirleyici olacak. Youtube’un ana platformu üzerinde www.youtube.com/podcasts adresiyle videonun yanında ses odaklı “ikinci bir anasayfa” hazırlığı yaptığını da biliyoruz. Bu adres şu an yalnızca ABD’de sınırlı bir kullanımla test ediliyor. Kim bilir belki de şu an Youtube’un attığı RSS hamlesi ilgi görür, yayıncıları kendisine çekebilirse, bir süre sonra RSS’e ihtiyaç duymadan ses dosyalarını doğrudan kendi sunucularına yüklemeleri için fırsat sunabilir. Bunu önce bir “seçenek” olarak başlatıp, sonrasında tamamen buna yönelebilir. Bu olasılıkların hangisinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Ama “dijital iletişim” ve hatta genel anlamda “iletişim alanında” özgür yayıncılık için elimizde kalan tek mecranın da ciddi bir tehdit altında olduğu da bir gerçek.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Yanıt Ver

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haberler

Podcast’te mola vermeniz gerekiyorsa iyi bir plan yapın!

Uzun süredir bir podcast yayınlıyorsanız, bazen yorulduğunuzu ve tükenmişlik yaşadığınızı hissedebilirsiniz. Böyle durumlarda mola vermek iyi fikir olabilir; enerjiyi yenilemek ve yeni başlangıçlar yapmak için yararlı sonuçlar alabilirsiniz. Bunun için bir plana ihtiyacınız var; peki bunu nasıl yapabilirsiniz? Yanıtı, Ashley Hamer’da… Şimdi ona bağlanıyoruz!

Yayınlanma tarihi

=>

Uzun bir süre ciddi bir maraton koşucusu olarak çalıştım. (Kendimi hala öyle görüyorum, sadece çocuğum küçükken ara verdim).

Çok sayıda maraton koştuğunuzda, antrenman planının düzenliliğinde rahatlık bulmaya başlıyorsunuz: ilk birkaç hafta dayanıklılığınızı geliştirmekle geçiyor, ardından hız çalışması ekliyorsunuz ve yarış mesafesine yaklaşana kadar giderek daha uzun koşular yapıyorsunuz. Yarıştan önceki son hafta (“taper” haftası), büyük günden önce dinlenmek için her şeyi geri çekersiniz. Sonra yarışınızı koşarsınız ve kaçınılmaz olarak başka bir maratona kaydolmadan ve sürece yeniden başlamadan önce bitmek bilmeyen antrenman yorgunluğuna ara vermek için muhteşem bir veya iki hafta (veya üç veya dört) geçirirsiniz.

Podcasting böyle bir şey değil. Podcast yayıncılığında ne bir kondisyon haftası, ne doğru ilerlediğiniz büyük bir etkinlik, ne de kesinlikle dinlenme ve rahatlama dönemleri vardır. Acımasızdır. Her zaman yazılacak, röportaj yapılacak, kaydedilecek, düzenlenecek, tasarlanacak, yayınlanacak ve tanıtılacak şeyler var.

Çoğu insanın podcast’ler için çalıştığı gibi maratonlar için antrenman yapmak zorunda kalsaydım, bir yarıştan sonra bırakırdım. Zamanımdaki talepler çok yüksek olurdu ve tüm sıkı çalışmamdan sonra bir mola vaadim olmazdı.

Pek çok podcast yayıncısının kendini bulamadan tükendiğini ve podfade olduğunu düşünmemin bir nedeni de bu. Podcast yapmak zordur ve rahatlama garantisi yoktur; tabii bırakmazsanız.

İşte bu yüzden her podcast yayıncısının bir tükenmişlik planı olmalı: Her şeyi bırakmak zorunda kalmamak için bir molaya ihtiyaç duyduğunuzda ne yapacağınıza dair bir plan.

İşte bunun nasıl görünebileceğine dair üç fikir.

Plan 1: Geçmiş kataloğunuzu yeniden yayınlayın

Bir süredir podcast yayıncılığı yapıyorsanız, arşivlerinizde altın, dinleyicilerinizde ise çalkantı vardır. İnsanlar her zaman çeşitli nedenlerle podcast dinlemeyi bırakır ve indirme sayılarınız zaman içinde istikrarlı bir şekilde artmış olsa bile, bugün dinleyicilerinizin çoğunun başladığınızdan farklı olma ihtimali vardır. Ve çoğu yayınladığınız her şeyi duymamıştır.

Bu nedenle, bazı eski bölümleri yeniden yayınlama ve bu zamanı bir mola vermek için kullanma konusunda kendinizi güçlü hissetmelisiniz. Genel bir giriş (ya da her bölüm için özel bir giriş, siz bilirsiniz) kaydedin ve programdan ayıracağınız zaman için en iyi tekrarlarınızı planlayın. (Geri döndüğünüzde ilk yeni bölümünüze hazırlanmak için zaman ayırmayı unutmayın).

Curiosity Daily’nin (günlük bir bilim programı, burada neyle uğraştığımızı bilelim diye söylüyorum) sunuculuğunu yaptığım dönemde, tatillerde yaptığımız şey buydu: Yıl içindeki tüm bölümlerimizin istatistiklerine bakar ve en popüler olanları, insanların “en iyiler” bölümünü izlediklerini bilmelerini sağlayan kısa bir girişle birlikte yeniden yayınlardık. Ve tatilleri podcast kaydederek değil, ailelerimizle birlikte geçirirdik.

2020’deki bir tatil “en iyiler” programından transkript.

Plan 2: Mevsimsel hareket edin

Size ne söylendi bilmiyorum ama podcast’inizi sezonlar halinde yayınlamak için herhangi bir gereklilik yok. Bir kurgu programı olmanıza gerek yok, bir araştırma programı olmanıza gerek yok, temalı sezonlara bile ihtiyacınız yok – sadece bir avuç bölüm yayınlayın, ara verin ve 1. sezon olarak adlandırın.

Ben bunu podcast’imde yapıyorum ve şiddetle tavsiye ediyorum. Sürekli bir sonraki konuğu ve bölüm konusunu aramak yerine program hakkında gerçekten yüksek düzeyde düşünebildiğim bir podcast konik dönemi programlıyor.

En çılgın kısmı mı? Geçen sezonun son bölümü ile yeni sezonun ilk bölümü arasında indirilme sayım neredeyse hiç değişmedi. Podcast abonelerinin akışlarında görmedikleri bir programın aboneliğinden nadiren çıktıklarına dair bir teori var (lütfen biri bu araştırmayı yapsın) ve bu benim programımın analizleri için de geçerli.

Başka bir deyişle: Bölüm yayınlamayı bırakırsanız insanların dinlemeyi bırakacağı korkusu mu? Bu yanlış.

Plan 3: Hiçbir şey yapma. Sadece biraz ara ver.

Dinleyin: Podcast’inizi bırakmak istiyorsanız, size daha fazla güç. Size hizmet etmeyen bir şeyden ne zaman uzaklaşacağınızı bilmek bir beceridir.

Ancak bırakmak istemiyorsanız – haftalık koşuşturma sizi yoruyorsa veya hayatınızdaki değişiklikler programa sadık kalmanızı zorlaştırıyorsa – gerçekten ara verebilir ve başka bir şey yapmayabilirsiniz. Dinleyicilerinizi bilgilendirin, neler olup bittiği konusunda şeffaf olun ve sonunda geri döndüğünüzde kaç kişinin sizi desteklediğine ve programınıza sadık kaldığına şaşırabilirsiniz.

Bunu Taboo Science ile yaptım. Hamile kaldım ve ilk üç aylık dönemin yorgunluğu ve mide bulantısı sırasında boş zamanlarımda tek başıma bir podcast üretmenin gerçekten çok zor olduğu gerçeğiyle yüzleştim. Bu yüzden sezonu bitirdim, dinleyicilerime podcast’in geri döneceğini ama ne zaman döneceğini bilmediğimi söyledim ve hepsi bu kadar. Yeni sezon üzerinde çalışmaya başladığımda bebeğim altı aylıktı ve toplamda yaklaşık bir buçuk yıl ara verdim.

Şu bölüm boşluğuna bak. Geri döndüğüme sevindim.

Bu ara boyunca insanlar diziyi keşfetmeye, sosyal medyada diziyi sormaya ve bana DM atarak dizinin geri döneceğinden ne kadar umutlu olduklarını bildirmeye devam ettiler. Bu geri bildirimler bana, bu zahmete değdiğini ve değeceğini bilmem için gereken desteği verdi.

Podcast uğraşı buna değer. Ama arada bir ara vermeye hakkınız var.

Kaynak: Ashley Hamer / Weekly Tweak

Okumaya devam et

Haberler

Yapay zekanın gerçek risklerini keşfetmek

Evet, yapay zeka podcast yayıncıları için muhteşem olasılıkların kapılarını açıyor ve dünyayı büyük bir hızla değiştiriyor; ancak yapay zeka, özellikle de yapay ses konusunda endişe verici gelişmeler yaşanıyor. Amplifi Media’dan Steve Goldstein, yapay zeka sesinin risklerine dikkat çekiyor.

Yayınlanma tarihi

=>

Evet, yapay zeka podcast yayıncıları için muhteşem olasılıkların kapılarını açıyor ve dünyayı büyük bir hızla değiştiriyor. Üretkenlik; hızlı transkripsiyon, marka güvenliği, içerik araştırması ve senaryo yazımına yönelik araçlarla listenin başında yer alıyor ve podcast yayıncılarının içerik oluşturma ve yönetme biçimlerini geliştiriyor. Zamandan tasarruf etmek ve organize olmak için yapay zekadan yararlanmak hiç de zor değil, ancak yapay zeka, özellikle de yapay ses konusunda endişe verici gelişmeler yaşanıyor.

Daha birkaç hafta önce, efsanevi komedyen George Carlin’in (onu özlüyorum) mirası, bir komedi programı için Carlin’i taklit etmek üzere yapay zeka kullanan bir podcast’in yaratıcılarıyla anlaşmaya vardı.

Podcast sunucuları, Carlin’in onlarca yıllık çalışmaları üzerinde, telif haklarını ihlal ederek ve yasal işlem başlatarak, mirasın izni olmadan bir yapay zeka algoritması eğitti. Anlaşma, programların kaldırılmasını gerektirdi ve Carlin’in sesinin veya benzerliğinin mülk onayı olmadan kullanılmasını yasakladı ve YZ’nin ortaya çıkardığı telif hakkı zorluklarını vurguladı. Bu dava, ölü ya da diri bireyleri taklit etmek için YZ kullanımında açık kurallara ve etik standartlara duyulan ihtiyacın altını çiziyor.

Dahası da var.

Sesli kimlik avı: Bir İngiliz CEO’nun sesi klonlanarak 250.000 dolarlık fonun hileli transferine yetki verildi.

Çağrı merkezi dolandırıcılığı: Kişisel bilgileri almak veya sahte ücretlendirmeler için onay almak amacıyla aramalar sırasında gerçek zamanlı olarak bireyleri taklit eden yapay zeka tarafından üretilen ses teknolojisi artıyor.

Robo deepfakes: Donald Trump ve Barack Obama da dahil olmak üzere siyasi adayları taklit eden, kamuoyunda huzursuzluk yaratmak veya seçimleri etkilemek için kışkırtıcı veya yanlış beyanlarda bulunan robocall’larla yapılan çok sayıda dolandırıcılık var.

Konuşma reprodüksiyonu: Yapay zeka, ünlülerin seslerini klonlayarak aslında hiç söylemedikleri tartışmalı veya mizahi şeyleri söylemelerini sağlamak için kullanılıyor.

Daha fazla podcast vakası: Carlin vakası podcast yayıncılığındaki tek vaka değil. 2019 yılında bir teknoloji meraklısı Joe Rogan’ın sesini taklit edebilen bir yapay zeka modeli yarattı ve bunu Rogan’ın markası altında tüm podcast bölümlerini üretmek için kullandı. Bu bölümler, Rogan’ın asla tartışmadığı veya onaylamadığı uydurma, tartışmalı içerikler içeriyordu. Rogan’ın Donald Trump ve OpenAI CEO’su Sam Altman ile yaptığı sahte röportajlarda da aynı şey oldu.

Podcast sunucusu sesleri: Geçen yıl Bill Simmons, Spotify’ın gerçek bir ses üzerinde eğitilen AI DJ’inin, AI tarafından üretilen canlı okumalar için podcast sunucusu seslerini kopyalamak için nasıl kullanılabileceği konusunda konuşmalara yol açtı.

Kuşkusuz, daha fazla deney, sahtekarlık ve şüpheli sentetik içerik olacaktır.

Yapay zeka nasıl güleceğini, tepki vereceğini, duraklayacağını, tonlamayı değiştireceğini veya meraklı takip soruları soracağını bilmiyor

Yapay Olan Otantik Olanın Zıttıdır

Podcast Movement’taki son “View From the Top” panelimizde yapay zeka ve podcasting hakkında konuşurken Oxford Road’dan Dan Granger, “Yapay, otantik olanın zıttıdır” dedi. Bu benim aklımda kaldı. Tıpkı Joe Rogan’ın Trump ve Altman ile yaptığı “röportajlardan” sonra “X” üzerine yazdığı yazı gibi: “Bu iş çok kayganlaşacak çocuklar.” Gerçekten de öyle.

Podcast yayıncılarının bu sularda dikkatli bir şekilde gezinmeleri ve yapay zekayı, mecranın cazibesini tanımlayan derin insani özelliklerden ödün vermeden tekliflerini geliştirmek için kullanmaları gerekecek.

Yapay Zeka Sesi Kulağa İyi Geliyor mu?

Gerçek şu ki, YZ duygusal bağlantılar kurma konusunda hedefi ıskalıyor. Duyduğum YZ program seslerinin çoğu, zaman zaman dikkat çekici olsa da, mekanik, vanilya, mülayim ve sentetik bir sese sahip. Bazen, yanlış telaffuz edilen bir kelime gibi bir programın güvenilirliğini sorgulatan bariz hatalar var – ya da cümle yapısı kulağa tuhaf geliyor. Monoton yapay zeka sesleri tarafından sunulan yapay zeka tarafından oluşturulmuş sıkıcı senaryolar duydum. Tüm bunlar bir podcast’in marka kalitesini aşındırabilir.

İnsan yaratıcılığının ve duygusal bağın vurgulanması her zamankinden daha kritik olacaktır, çünkü bunlar teknolojinin otantik olarak kopyalayamayacağı unsurlardır – en azından henüz değil.

Sesinizin Bütünlüğünü Koruma

Podcast yayıncılığında “özgünlük” kelimesi çok fazla kullanılıyor, ancak hiç bu kadar önemli olmamıştı. Ses içeriğinizin ve markanızın değerini korumanın en iyi yolu, bir programın bütünlüğünü korumaktır. Samimi olmak etkili bir saldırı stratejisidir. Yapay zeka gülmeyi, tepki vermeyi, duraklamayı, tonlamayı değiştirmeyi veya meraklı takip soruları sormayı bilmez. Orijinal içerik üretmez; bunun yerine mevcut çalışmaları yeni konfigürasyonlara dönüştürür. İnsanların yaratıcı girdisi vazgeçilmez olmaya devam ediyor. Yaratıcılık, derinlik ve nüans katan şeydir. Bu bir farklılaştırıcıdır. İnsan yaratıcılığının ve duygusal bağın vurgulanması her zamankinden daha kritik olacaktır, çünkü bunlar teknolojinin otantik olarak kopyalayamayacağı unsurlardır – en azından henüz değil.

Yapay zekayı etkili bir şekilde kullanmak proaktif korkuluklar gerektirir. Birkaç yönerge:

  • YZ tarafından oluşturulan içeriği yayınlamadan önce titiz doğruluk kontrol protokolleri uygulayın.
  • Podcast sesinizi desteklemek için AI kullanıyorsanız, bunu “AI Tarafından Oluşturulan İçerik” olarak etiketlemeyi düşünün.
  • Kitlenize karşı şeffaf ve güvenilir olmak uzun bir yol kat etmenizi sağlar. Geçen yıl müşterimiz Alpha Media, Portland, Oregon’da ilk YZ DJ’ini piyasaya sürdü. Alpha’nın İçerikten Sorumlu Başkan Yardımcısı Phil Becker, kafa karışıklığını önlemek için akıllıca bir şekilde ‘AI Ashley’ olarak etiketledi ve dinleyicilere insan ve yapay içerik arasında net bir sınır çizdi.
  • Fikri mülkiyet haklarınız konusunda proaktif olmanızı öneririz. Telif hakları için başvurun ve ses içeriğinizin ve sunucunuzun sesinin izinsiz kullanımını izleyin.

Yapay zeka kısayollarını veya daha kötüsü derin taklitleri kullanmak cazip gelebilir, ancak uzun top oynayan içerik oluşturucular dinleyicileriyle kurmak için çok çalıştıkları bağı ve güveni kırmaya direnmelidir. Kulağa ne kadar klişe gelse de, podcast’leri gerçekten yankı uyandıran ve anlamlı kılan şeyin ne olduğunu gözden kaçırmayın: özgünlükleri.

Büyük yatırımcı ve uzman Warren Buffet’ın dediği gibi, “Bir itibar inşa etmek 20 yıl, onu mahvetmek ise beş dakika sürer. Bunu düşünürseniz, her şeyi farklı yaparsınız.”

Kaynak: Steven Goldstein / Amplifi Media

Okumaya devam et

Haberler

Google Podcasts Haziran ayında uluslararası olarak kapatılıyor

Google Podcasts, bu ay içerisinde ABD’de kullanıma kapatılırken, şirket uygulamanın Haziran ayında uluslararası kullanıcılar için de kapatılacağını duyurdu.

Yayınlanma tarihi

=>

Google Podcasts, bu ay içerisinde ABD’de kullanıma kapatılırken, şirket uygulamanın Haziran ayında uluslararası kullanıcılar için de kapatılacağını duyurdu.

Güncellenen destek makalesine göre, Google Podcasts “Haziran 2024 ortasından sonuna” kadar “Amerika Birleşik Devletleri dışındaki kullanıcılar” için kullanılabilir olacak. YouTube Music geçişi ve OPML dosyası dışa aktarımı ise 29 Temmuz 2024 tarihine kadar bir ay süreyle kullanılabilecek.

Bu sonlandırmanın, YouTube Music’teki podcast’lerin kullanıma sunulduğu gibi bölge bölge mi (Amerika, Asya, Avrupa, vb.) gerçekleşeceği yoksa tek seferde çevrimdışı mı olacağı henüz belli değil.

YouTube Music, Android, iOS ve web için Google Podcasts Nisan ayı başında ABD’de kullanıma kapatılmasından bu yana ne yazık ki önemli bir güncelleme görmedi. Umarız, YouTube Music’teki podcast deneyimi uluslararası kapanmadan önce büyük bir yükseltme görür.

Okumaya devam et

En son