Bizimle iletişime geçin

Haberler

Spotify ve Youtube’un rekabeti bize nasıl bir gelecek vaat ediyor?

Spotify ‘videoya’, Youtube ‘sese’ daha çok yatırım yaparken, ‘yazılı’ dünyadan ‘ses ve videonun’ hâkim olduğu bir geleceğe doğru yaklaşıyoruz.

Yayınlanma tarihi

on

Spotify ve Youtube yakında büyük bir rekabete mi girecek?

Spotify “videoya”, Youtube “podcast’e” doğru yelken açarken, ses ve videonun amiral gemileri, birbirlerinin alanına yönelerek, harmanlanmış yeni platformlara mı dönüşecek?

Eğer bu öngörü gerçek olacaksa Spotify, “video podcast’lerle”, Youtube, “podcast’lerle” kullanıcıyı ne oranda kendi platformuna çekebilecek ve kalıcı hale getirecek?

Peki, kullanıcı hangisini tercih edecek? Video ile zenginleşmiş Spotify’ı mı, yoksa podcast’e kapılarını açan Youtube’u mu?

Ya Apple gibi diğer büyük rakipler ne yapacak? Bu yeni rekabet ikliminin neresinde yer alacaklar?

Bu ve benzer birçok sorunun yanıtlarını henüz bilmiyoruz. Ama ayak sesleri yükselen yeni rekabet zemininin “ses ve videonun” birleştiği yeni platform modeli olacağının işaretleri epey güçlendi.

Birkaç hafta önce sızan bilgilere göre Youtube yakında www.youtube.com/podcasts (şu anda aktif değil) sekmesi ile podcast’e özel bir ana sayfa oluşturacak ve ana video markasının altına entegre edecek. Hatta bir yıl önce podcast operasyonlarını yönetmesi için sektörde tanınan bir isim olan Kai Chuck’ı atadı.

Bu haberin kamuoyuna yansımasından hemen sonra Spotify yaklaşık bir yıldır beta aşamasında tuttuğu ve Youtube’tan tranfer ettiği Joe Rogan gibi popüler bazı yayıncılarına açtığı video podcast özelliğini aniden 4 ülkedeki (ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda) tüm içerik oluşturucuların kullanımına sundu.

Bu hamleler, yakında yeni teknolojik hamlelerle milyonlarca kullanıcısı olan Spotify ve Youtube’un birbirlerinin güçlü olduğu alanlara yönelmeleriyle büyük bir rekabete girişeceğinin ayak seslerini oluşturuyor.

APPLE TEMEL ATTI, SPOTIFY BÜYÜTTÜ

Peki, bu aşamaya nasıl gelindi; video, podcast ve ses tabanlı iletişimi nasıl bir gelecek bekliyor?

Video epeydir günlük yaşamımızın bir parçası olsa da aslında podcast de, birdenbire hayatımıza girmiş bir kavram ve mecra değil. Podcast, 2000’lerin başında Apple’ın MP3 müzik dinlemek için geliştirdiği iPod cihazının “Pod”u ile, İngilizce’deki “Broadcast” (yayın yapmak) sözcükleri birleştirilerek türetilmiş bir kavram. iTunes üzerinden sağladığı destekle podcast yıllarca Apple’ın hegemonyasında sessiz sedasız ilerledi.

Podcast 2004 yılından beri hayatımıza dahil olmasına rağmen, ağır telif hakları nedeniyle müzikten para kazanamayan Spotify’ın yeni bir gelir kapısı arayışıyla son 3-4 yılda podcast’e yönelmesi Dünya’da “sese” yönelik ilgiyi hızla artırdı.

Youtube’un lokomotifi olduğu “video” alanı bireyler, kurumlar ve markalar tarafından çoktan “yerleşik” bir dijital mecraya dönüşmüştü. Ses (podcast) tarafı ise, Apple Podcasts’in öncülüğünde, kendi halinde kavrulup gidiyordu. Video gibi kitlesel bir mecra haline gelememişti. Daha çok “meraklılarının” bir hobi boyutunda kullandıkları bir kanaldı.

Ancak 2022 başı itibariyle 400 milyonu aşan kullanıcı sayısıyla Spotify’ın podcast’e yatırım yapması ve bu sayede ses tabanlı içerik oluşturuculara güçlü bir zemin sunması hikâyenin boyutunu bir anda değiştirdi.

Özellikle Covid 19 pandemisi sürecinin yarattığı rüzgârla da birey ve kurumlar Spotify’ın sunduğu bu imkânı kullanmaya ve ses tabanlı içerik geliştirmeye başladılar. Kullanıcısının farkındalığı başlangıçta yüksek olmasa da “Spotify’da olmak, Spotify’da sesini duyurmak” bireyler ve kurumlar için cezbedici oldu.

Son iki yılda podcast yayıncılığı o kadar büyüdü ki, küresel düzeyde yayınlanan podcast sayısı 4 milyonu geçti.

Müzikle başladığı yolculuğunda “Sesin her şeyi olmak için” düğmeye basan Spotify, özellikle 2019 – 2022 arasında ses tabanlı teknoloji geliştiren birçok şirket ve start-up’ı satın alarak podcast stratejisini inşa etmeye başladı.

2019’da ilk büyük podcast yatırımını yapan Spotify, 500 milyon dolarlık devasa bir bütçe oluşturarak, seri satın almalara başladı. İlk ciddi yatırımını podcast girişimi Gimlet Media ve podcast sunucusu/uygulaması Anchor’u satın alarak yaptı. Anchor, sonraki süreçte Spotify’ın büyüyen podcast yatırımlarının ana omurgasını oluşturdu.

Daha sonra Ringer, Megaphone FM, Parcast, Whooshkaa, Chartable ve Podsights gibi şirketleri satın alarak bünyesine kattı. Böylece hızlı biçimde podcast alanında yatay ve dikey biçimde sektörde kendisini konumlandırdı.

Anchor ve Megaphone FM’le podcast sunucu ve reklam hizmetleri altyapısını kurdu. Parcast ile özel podcast’ler geliştiren bir stüdyo kurdu ve podcast ağı oluşturdu.

Betty Labs ve Locker Room’u alarak Greenroom markasını oluşturdu ve Clubhouse’a rakip oldu. Yakın zamanda Greenroom ismini Spotify Live olarak değiştirdi.

Yapay zekâ destekli Podz’u satın alarak uygulama içi arama altyapısını güçlendirmeye başladı. Dünya’nın en popüler sesli kitap uygulamaları arasında yer alan Findaway’ı bünyesine katarak sesin her yerinde var olacağı iddiasını güçlendirmiş oldu.

Yayın ve içerik dağıtımı teknolojisini güçlendirmek için Wooshkaa’yı satın aldı ve bu yılın ilk çeyreğinde de yayıncılar ve reklamverenler için podcast analitik çözümleri sunan Chartable ile podcast reklamcılığı için platformlar arası analiz ve ilişkilendirme hizmeti sunan Podsights’ı satın alarak yayıncılar ve reklamcılar için veri teknolojisi altyapısını güçlendirmiş oldu.

Geçen yıl “Spotify Advertising” hizmetini duyuran Spotify, podcast reklamcılığı için de düğmeye bastı ve reklamverenler için reklam servisini duyurdu. Yine yayıncılar için de Anchor.fm üzerinden abonelik ve reklam geliri elde etmek için özel araçları kullanıma açtı.

Böylece 2019 başladığı operasyonları 2022 itibariyle olgunlaştıran Spotify, podcast alanında agresif büyüme için teknoloji mimarisini hemen hemen tamamlamış oldu.

Bu altyapı üzerine “sesin her şeyi olmakla” yetinmeyeceğinin işaretini veren Spotify, video alanına genişleme kararı alarak yeni bir aşamaya geçti.

YOUTUBE OYUNA DAHİL OLUYOR

Pandemi sürecinde “ses” tarafındaki bu hızlı gelişmeleri takip etmekle yetinen Youtube, bireylerin ve kurumların podcast’e ilgisinin hızla arttığını görünce harekete geçti ve podcast operasyonlarını yönetmesi için geçen yıl Kai Chuck’ı atadı.

Youtube bilindiği gibi Google’ı da bünyesinde barındıran Alphabet Grubu’nun çatısı altında ve aynı zamanda Google’dan sonra Dünya’nın en büyük ikinci arama motoru konumunda.

Aslında Alphabet Grubu bünyesinde Google Podcasts yıllardır podcast dizini (platformu) olarak hizmet veriyor. Ancak Spotify ve Apple Podcasts’in sahip olduğu pazar payıyla karşılaştırıldığında yüzde 2-3’leri aşamayan oranıyla neredeyse hiç kullanılmıyor. Spotify ve Apple son yıllarda podcast tarafına büyük yatırımlar yaparken Google Podcasts ile ilgili hemen hemen parmak oynatılmadı.

Öyle anlaşılıyor ki, Alphabet Grubu, Google Podcasts’e yatırım yapıp büyütmek yerine, video alanında tekelleşmiş Youtube’a podcast operasyonunu entegre etmeyi tercih etmiş gibi gözüküyor.

Şu ana kadar resmi bir açıklama yapılmamış olmasına karşın yakın zamanda Youtube’un podcast yöneticisi Kai Chuck tarafından PodNews’e gönderilen dökümanlarda yakında Youtube’un RSS’i desteklemeye başlayacağı ve www.youtube.com/podcasts sekmesiyle podcast’e özel bir ana sayfanın kullanıma sunulacağı kaydediliyor.

Youtube podcast sekmesi kullanıma sunulduktan sonra muhtemelen Google Podcasts uygulaması ya tamamen kapatılacak ya da birçok Google ürününde olduğu gibi ileri bir tarihte fişi çekilmek üzere öylece kendi haline bırakılacak.

SES VE VİDEOYU NASIL BİR GELECEK BEKLİYOR?

Alphabet Grubu neden böyle bir adım atıyor?

Spotify’ın ses tarafındaki agresif adımları ve büyümesi karşısında Youtube’un bu hamlesi akıllıca gözüküyor. “Ses” alanında bir markaya ayrıca enerji harcayıp büyütmeye çalışmak yerine videonun yanına “sesi” de ekliyor ve aynı kanal üzerinden kullanıcıya sunuyor; isteyene video isteyene podcast veriyor. Üstelik geçişkenliği kolay, esnek bir yapı oluşturuyor.

Özellikle Spotify’ın yatırımlarıyla podcast’e ilgi son yıllarda artsa da, bilinirlilik ve talep henüz yeterli düzeyde değil. Oysa Youtube küresel olarak popüler hale gelmiş bir marka. Podcast de bu popüler markanın altına koyulduğunda kullanıcı farkındalığını ve bilinirliliğini artırmak mümkün olacak. Yani hazır bir markanın gücünden yararlanmış olacak. Açıkçası bu büyük bir fark yaratacak.

Yapılan bazı araştırmaların da gösterdiği gibi, Youtube bu haliyle bile Almanya, ABD gibi bazı ülkelerde podcast dinlemede ya Spotify’dan hemen sonra, ya da Spotify ve Apple Podcasts’ten sonra en çok kullanılan platform konumunda.

Önemli ayrıntılardan birisi de, “keşfedilebilirlik” konusu olacak. Spotify, Apple Podcasts algoritması ve platform içi arama özellikleri kaliteli ve istikrarlı podcast yayınlarının kullanıcı tarafından “keşfedilmesini” henüz desteklemiyor. Her iki marka da buna henüz istenilen çözümü üretebilmiş değil. Editörlerle bunu çözmeye çalışıyorlar.

Oysa Youtube’un video tarafından geliştirdiği bir altyapı ve teknoloji zaten var. Üstelik bu teknoloji milyonlarca kullanıcısıyla oluşturduğu geniş bir veri ağının üzerinde ilerliyor. RSS’i desteklemeye başladıktan sonra podcast sekmesini bu ana omurgaya nasıl ve tam olarak hangi entegrasyonla oturtacağını henüz bilmiyoruz, ama video tarafında yıllardır geliştirdiği güçlü teknoloji ve algoritmasıyla “keşfedilebilirlik” konusunda Spotify ve Apple’a karşı üstünlük sağlaması mümkün gözüküyor.

Bu ayrıntı öyle hayati bir unsur haline gelebilir ki, Youtube’u podcast içerik oluşturucularının ve haliyle kullanıcılarının en gözde platformu haline getirebilir.

Spotify ve Apple Podcasts tarafının önemli sancılarından birisi de içerik oluşturucularına “gelir modeli” sunmaktaki zorlukları. Reklamverenlerin podcast’e ilgisi yeni yeni oluşuyor. Spotify ve Apple’ın bir yıl önce kullanıma sunduğu “podcast aboneliği”yle ilgili şüpheler yüksek ve nasıl ilerleyeceği de meçhul.

Oysa Youtube’un başta Google reklamcılığıyla (Adwords) desteklediği hazır ve güçlü bir reklam teknolojisi var. Bunu podcast tarafına entegre etmek güç olmayacaktır.

HİBRİT BİR GELECEK BİZİ BEKLİYOR

Başlangıçta da aktardığımız gibi Spotify videoya, Youtube da sese yatırım yapıyor. Spotify, sesi video ile zenginleştiriyor, Youtube sesi de bir seçenek olarak yapısına entegre ediyor.

İki marka da bir yönüyle buna mecbur. Çünkü bu yalnızca bu iki dev markanın hem video hem de ses tarafında kullanıcıyı tutması ve gelir elde etmeyi hedeflemesiyle ilgili değil; orta ve uzun vadeli bir stratejinin parçası.

İletişim ve genel mecra kullanımı ses ve videonun harmanlandığı yeni hibrid bir geleceğe doğru evriliyor. İş ve özel yaşam karması içinde mobil yaşam kökleşiyor. Yeni internet teknolojileri, güçlenen veri iletimi, dahası yapay zeka teknolojisiyle desteklenen “akıllı ev”, “akıllı otomobil”, “akıllı giyilebilir kıyafetlerle” yaşam akışı kesintisiz ve bağlı hale geliyor. Bu da, kişinin ihtiyaç ve isteğine göre, sesle video arasındaki entegrasyonu, geçişkenliği zorunlu hale getiriyor. Yani bir içeriği işe gitmeden hemen önce video olarak tüketmeye başlayıp biraz sonra otomobilinizde podcast olarak tüketmeye devam edebilirsiniz. Ya da video ve podcast versiyonları arasında tercih yapabilirsiniz.

Dahası, bugün için biraz fütüristik gözükse de, ses ve video yalnızca birer “medya” aracı olmanın ötesine doğru genişleme potansiyeli taşıyor. Bireysel, sosyal, grupsal, ticari, özel ve genel her türlü süreç için sesi ve videoyu özelleştirerek kullanma imkanının oluşması, teknoloji geliştirmelerini, modellemeleri ve kullanım şekillerini de genişletecek.

Elbette Spotify ve Youtube gibi markalar teknoloji geliştirme boyutuyla sürecin bir tarafındalar; diğer tarafında ise kullanıcılar bulunuyor. İçeriği tüketme ve aynı zamanda içerik geliştirme biçimleri ve talepleri bu markalara teknolojilerini dinamik olarak geliştirme ve yön verme imkanı sağlayacak.

Ama öyle anlaşılıyor ki, Siri, Google Asistan, Alexa, Cortana, Bixby gibi sanal asistanların da sürece eklemlenmesiyle ses ve videonun yaşamımızın odağına yerleştiği bir döneme adım atmamız kaçınılmaz gözüküyor. Hele hele bugünlerde sıkça gündeme gelen Web 3.0 ve metaverse evreniyle birlikte “yazılı” dünyadan “ses ve videonun” hâkim olduğu bir dünyaya biraz daha yaklaşmış olacağız.

Kiminiz için pek mümkün ve heyecan verici, kiminiz içinse hayal ötesi bu geleceğin ayrıntılarını ele almak da artık başka yazıların konusu olsun…

NOT: Bu yazı ilk olarak Gazete Duvar‘da yayınlanmıştır.

Okumaya devam et
Yorum yapmak için tıklayın

Yanıt Ver

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haberler

Podcast’te mola vermeniz gerekiyorsa iyi bir plan yapın!

Uzun süredir bir podcast yayınlıyorsanız, bazen yorulduğunuzu ve tükenmişlik yaşadığınızı hissedebilirsiniz. Böyle durumlarda mola vermek iyi fikir olabilir; enerjiyi yenilemek ve yeni başlangıçlar yapmak için yararlı sonuçlar alabilirsiniz. Bunun için bir plana ihtiyacınız var; peki bunu nasıl yapabilirsiniz? Yanıtı, Ashley Hamer’da… Şimdi ona bağlanıyoruz!

Yayınlanma tarihi

=>

Uzun bir süre ciddi bir maraton koşucusu olarak çalıştım. (Kendimi hala öyle görüyorum, sadece çocuğum küçükken ara verdim).

Çok sayıda maraton koştuğunuzda, antrenman planının düzenliliğinde rahatlık bulmaya başlıyorsunuz: ilk birkaç hafta dayanıklılığınızı geliştirmekle geçiyor, ardından hız çalışması ekliyorsunuz ve yarış mesafesine yaklaşana kadar giderek daha uzun koşular yapıyorsunuz. Yarıştan önceki son hafta (“taper” haftası), büyük günden önce dinlenmek için her şeyi geri çekersiniz. Sonra yarışınızı koşarsınız ve kaçınılmaz olarak başka bir maratona kaydolmadan ve sürece yeniden başlamadan önce bitmek bilmeyen antrenman yorgunluğuna ara vermek için muhteşem bir veya iki hafta (veya üç veya dört) geçirirsiniz.

Podcasting böyle bir şey değil. Podcast yayıncılığında ne bir kondisyon haftası, ne doğru ilerlediğiniz büyük bir etkinlik, ne de kesinlikle dinlenme ve rahatlama dönemleri vardır. Acımasızdır. Her zaman yazılacak, röportaj yapılacak, kaydedilecek, düzenlenecek, tasarlanacak, yayınlanacak ve tanıtılacak şeyler var.

Çoğu insanın podcast’ler için çalıştığı gibi maratonlar için antrenman yapmak zorunda kalsaydım, bir yarıştan sonra bırakırdım. Zamanımdaki talepler çok yüksek olurdu ve tüm sıkı çalışmamdan sonra bir mola vaadim olmazdı.

Pek çok podcast yayıncısının kendini bulamadan tükendiğini ve podfade olduğunu düşünmemin bir nedeni de bu. Podcast yapmak zordur ve rahatlama garantisi yoktur; tabii bırakmazsanız.

İşte bu yüzden her podcast yayıncısının bir tükenmişlik planı olmalı: Her şeyi bırakmak zorunda kalmamak için bir molaya ihtiyaç duyduğunuzda ne yapacağınıza dair bir plan.

İşte bunun nasıl görünebileceğine dair üç fikir.

Plan 1: Geçmiş kataloğunuzu yeniden yayınlayın

Bir süredir podcast yayıncılığı yapıyorsanız, arşivlerinizde altın, dinleyicilerinizde ise çalkantı vardır. İnsanlar her zaman çeşitli nedenlerle podcast dinlemeyi bırakır ve indirme sayılarınız zaman içinde istikrarlı bir şekilde artmış olsa bile, bugün dinleyicilerinizin çoğunun başladığınızdan farklı olma ihtimali vardır. Ve çoğu yayınladığınız her şeyi duymamıştır.

Bu nedenle, bazı eski bölümleri yeniden yayınlama ve bu zamanı bir mola vermek için kullanma konusunda kendinizi güçlü hissetmelisiniz. Genel bir giriş (ya da her bölüm için özel bir giriş, siz bilirsiniz) kaydedin ve programdan ayıracağınız zaman için en iyi tekrarlarınızı planlayın. (Geri döndüğünüzde ilk yeni bölümünüze hazırlanmak için zaman ayırmayı unutmayın).

Curiosity Daily’nin (günlük bir bilim programı, burada neyle uğraştığımızı bilelim diye söylüyorum) sunuculuğunu yaptığım dönemde, tatillerde yaptığımız şey buydu: Yıl içindeki tüm bölümlerimizin istatistiklerine bakar ve en popüler olanları, insanların “en iyiler” bölümünü izlediklerini bilmelerini sağlayan kısa bir girişle birlikte yeniden yayınlardık. Ve tatilleri podcast kaydederek değil, ailelerimizle birlikte geçirirdik.

2020’deki bir tatil “en iyiler” programından transkript.

Plan 2: Mevsimsel hareket edin

Size ne söylendi bilmiyorum ama podcast’inizi sezonlar halinde yayınlamak için herhangi bir gereklilik yok. Bir kurgu programı olmanıza gerek yok, bir araştırma programı olmanıza gerek yok, temalı sezonlara bile ihtiyacınız yok – sadece bir avuç bölüm yayınlayın, ara verin ve 1. sezon olarak adlandırın.

Ben bunu podcast’imde yapıyorum ve şiddetle tavsiye ediyorum. Sürekli bir sonraki konuğu ve bölüm konusunu aramak yerine program hakkında gerçekten yüksek düzeyde düşünebildiğim bir podcast konik dönemi programlıyor.

En çılgın kısmı mı? Geçen sezonun son bölümü ile yeni sezonun ilk bölümü arasında indirilme sayım neredeyse hiç değişmedi. Podcast abonelerinin akışlarında görmedikleri bir programın aboneliğinden nadiren çıktıklarına dair bir teori var (lütfen biri bu araştırmayı yapsın) ve bu benim programımın analizleri için de geçerli.

Başka bir deyişle: Bölüm yayınlamayı bırakırsanız insanların dinlemeyi bırakacağı korkusu mu? Bu yanlış.

Plan 3: Hiçbir şey yapma. Sadece biraz ara ver.

Dinleyin: Podcast’inizi bırakmak istiyorsanız, size daha fazla güç. Size hizmet etmeyen bir şeyden ne zaman uzaklaşacağınızı bilmek bir beceridir.

Ancak bırakmak istemiyorsanız – haftalık koşuşturma sizi yoruyorsa veya hayatınızdaki değişiklikler programa sadık kalmanızı zorlaştırıyorsa – gerçekten ara verebilir ve başka bir şey yapmayabilirsiniz. Dinleyicilerinizi bilgilendirin, neler olup bittiği konusunda şeffaf olun ve sonunda geri döndüğünüzde kaç kişinin sizi desteklediğine ve programınıza sadık kaldığına şaşırabilirsiniz.

Bunu Taboo Science ile yaptım. Hamile kaldım ve ilk üç aylık dönemin yorgunluğu ve mide bulantısı sırasında boş zamanlarımda tek başıma bir podcast üretmenin gerçekten çok zor olduğu gerçeğiyle yüzleştim. Bu yüzden sezonu bitirdim, dinleyicilerime podcast’in geri döneceğini ama ne zaman döneceğini bilmediğimi söyledim ve hepsi bu kadar. Yeni sezon üzerinde çalışmaya başladığımda bebeğim altı aylıktı ve toplamda yaklaşık bir buçuk yıl ara verdim.

Şu bölüm boşluğuna bak. Geri döndüğüme sevindim.

Bu ara boyunca insanlar diziyi keşfetmeye, sosyal medyada diziyi sormaya ve bana DM atarak dizinin geri döneceğinden ne kadar umutlu olduklarını bildirmeye devam ettiler. Bu geri bildirimler bana, bu zahmete değdiğini ve değeceğini bilmem için gereken desteği verdi.

Podcast uğraşı buna değer. Ama arada bir ara vermeye hakkınız var.

Kaynak: Ashley Hamer / Weekly Tweak

Okumaya devam et

Haberler

Yapay zekanın gerçek risklerini keşfetmek

Evet, yapay zeka podcast yayıncıları için muhteşem olasılıkların kapılarını açıyor ve dünyayı büyük bir hızla değiştiriyor; ancak yapay zeka, özellikle de yapay ses konusunda endişe verici gelişmeler yaşanıyor. Amplifi Media’dan Steve Goldstein, yapay zeka sesinin risklerine dikkat çekiyor.

Yayınlanma tarihi

=>

Evet, yapay zeka podcast yayıncıları için muhteşem olasılıkların kapılarını açıyor ve dünyayı büyük bir hızla değiştiriyor. Üretkenlik; hızlı transkripsiyon, marka güvenliği, içerik araştırması ve senaryo yazımına yönelik araçlarla listenin başında yer alıyor ve podcast yayıncılarının içerik oluşturma ve yönetme biçimlerini geliştiriyor. Zamandan tasarruf etmek ve organize olmak için yapay zekadan yararlanmak hiç de zor değil, ancak yapay zeka, özellikle de yapay ses konusunda endişe verici gelişmeler yaşanıyor.

Daha birkaç hafta önce, efsanevi komedyen George Carlin’in (onu özlüyorum) mirası, bir komedi programı için Carlin’i taklit etmek üzere yapay zeka kullanan bir podcast’in yaratıcılarıyla anlaşmaya vardı.

Podcast sunucuları, Carlin’in onlarca yıllık çalışmaları üzerinde, telif haklarını ihlal ederek ve yasal işlem başlatarak, mirasın izni olmadan bir yapay zeka algoritması eğitti. Anlaşma, programların kaldırılmasını gerektirdi ve Carlin’in sesinin veya benzerliğinin mülk onayı olmadan kullanılmasını yasakladı ve YZ’nin ortaya çıkardığı telif hakkı zorluklarını vurguladı. Bu dava, ölü ya da diri bireyleri taklit etmek için YZ kullanımında açık kurallara ve etik standartlara duyulan ihtiyacın altını çiziyor.

Dahası da var.

Sesli kimlik avı: Bir İngiliz CEO’nun sesi klonlanarak 250.000 dolarlık fonun hileli transferine yetki verildi.

Çağrı merkezi dolandırıcılığı: Kişisel bilgileri almak veya sahte ücretlendirmeler için onay almak amacıyla aramalar sırasında gerçek zamanlı olarak bireyleri taklit eden yapay zeka tarafından üretilen ses teknolojisi artıyor.

Robo deepfakes: Donald Trump ve Barack Obama da dahil olmak üzere siyasi adayları taklit eden, kamuoyunda huzursuzluk yaratmak veya seçimleri etkilemek için kışkırtıcı veya yanlış beyanlarda bulunan robocall’larla yapılan çok sayıda dolandırıcılık var.

Konuşma reprodüksiyonu: Yapay zeka, ünlülerin seslerini klonlayarak aslında hiç söylemedikleri tartışmalı veya mizahi şeyleri söylemelerini sağlamak için kullanılıyor.

Daha fazla podcast vakası: Carlin vakası podcast yayıncılığındaki tek vaka değil. 2019 yılında bir teknoloji meraklısı Joe Rogan’ın sesini taklit edebilen bir yapay zeka modeli yarattı ve bunu Rogan’ın markası altında tüm podcast bölümlerini üretmek için kullandı. Bu bölümler, Rogan’ın asla tartışmadığı veya onaylamadığı uydurma, tartışmalı içerikler içeriyordu. Rogan’ın Donald Trump ve OpenAI CEO’su Sam Altman ile yaptığı sahte röportajlarda da aynı şey oldu.

Podcast sunucusu sesleri: Geçen yıl Bill Simmons, Spotify’ın gerçek bir ses üzerinde eğitilen AI DJ’inin, AI tarafından üretilen canlı okumalar için podcast sunucusu seslerini kopyalamak için nasıl kullanılabileceği konusunda konuşmalara yol açtı.

Kuşkusuz, daha fazla deney, sahtekarlık ve şüpheli sentetik içerik olacaktır.

Yapay zeka nasıl güleceğini, tepki vereceğini, duraklayacağını, tonlamayı değiştireceğini veya meraklı takip soruları soracağını bilmiyor

Yapay Olan Otantik Olanın Zıttıdır

Podcast Movement’taki son “View From the Top” panelimizde yapay zeka ve podcasting hakkında konuşurken Oxford Road’dan Dan Granger, “Yapay, otantik olanın zıttıdır” dedi. Bu benim aklımda kaldı. Tıpkı Joe Rogan’ın Trump ve Altman ile yaptığı “röportajlardan” sonra “X” üzerine yazdığı yazı gibi: “Bu iş çok kayganlaşacak çocuklar.” Gerçekten de öyle.

Podcast yayıncılarının bu sularda dikkatli bir şekilde gezinmeleri ve yapay zekayı, mecranın cazibesini tanımlayan derin insani özelliklerden ödün vermeden tekliflerini geliştirmek için kullanmaları gerekecek.

Yapay Zeka Sesi Kulağa İyi Geliyor mu?

Gerçek şu ki, YZ duygusal bağlantılar kurma konusunda hedefi ıskalıyor. Duyduğum YZ program seslerinin çoğu, zaman zaman dikkat çekici olsa da, mekanik, vanilya, mülayim ve sentetik bir sese sahip. Bazen, yanlış telaffuz edilen bir kelime gibi bir programın güvenilirliğini sorgulatan bariz hatalar var – ya da cümle yapısı kulağa tuhaf geliyor. Monoton yapay zeka sesleri tarafından sunulan yapay zeka tarafından oluşturulmuş sıkıcı senaryolar duydum. Tüm bunlar bir podcast’in marka kalitesini aşındırabilir.

İnsan yaratıcılığının ve duygusal bağın vurgulanması her zamankinden daha kritik olacaktır, çünkü bunlar teknolojinin otantik olarak kopyalayamayacağı unsurlardır – en azından henüz değil.

Sesinizin Bütünlüğünü Koruma

Podcast yayıncılığında “özgünlük” kelimesi çok fazla kullanılıyor, ancak hiç bu kadar önemli olmamıştı. Ses içeriğinizin ve markanızın değerini korumanın en iyi yolu, bir programın bütünlüğünü korumaktır. Samimi olmak etkili bir saldırı stratejisidir. Yapay zeka gülmeyi, tepki vermeyi, duraklamayı, tonlamayı değiştirmeyi veya meraklı takip soruları sormayı bilmez. Orijinal içerik üretmez; bunun yerine mevcut çalışmaları yeni konfigürasyonlara dönüştürür. İnsanların yaratıcı girdisi vazgeçilmez olmaya devam ediyor. Yaratıcılık, derinlik ve nüans katan şeydir. Bu bir farklılaştırıcıdır. İnsan yaratıcılığının ve duygusal bağın vurgulanması her zamankinden daha kritik olacaktır, çünkü bunlar teknolojinin otantik olarak kopyalayamayacağı unsurlardır – en azından henüz değil.

Yapay zekayı etkili bir şekilde kullanmak proaktif korkuluklar gerektirir. Birkaç yönerge:

  • YZ tarafından oluşturulan içeriği yayınlamadan önce titiz doğruluk kontrol protokolleri uygulayın.
  • Podcast sesinizi desteklemek için AI kullanıyorsanız, bunu “AI Tarafından Oluşturulan İçerik” olarak etiketlemeyi düşünün.
  • Kitlenize karşı şeffaf ve güvenilir olmak uzun bir yol kat etmenizi sağlar. Geçen yıl müşterimiz Alpha Media, Portland, Oregon’da ilk YZ DJ’ini piyasaya sürdü. Alpha’nın İçerikten Sorumlu Başkan Yardımcısı Phil Becker, kafa karışıklığını önlemek için akıllıca bir şekilde ‘AI Ashley’ olarak etiketledi ve dinleyicilere insan ve yapay içerik arasında net bir sınır çizdi.
  • Fikri mülkiyet haklarınız konusunda proaktif olmanızı öneririz. Telif hakları için başvurun ve ses içeriğinizin ve sunucunuzun sesinin izinsiz kullanımını izleyin.

Yapay zeka kısayollarını veya daha kötüsü derin taklitleri kullanmak cazip gelebilir, ancak uzun top oynayan içerik oluşturucular dinleyicileriyle kurmak için çok çalıştıkları bağı ve güveni kırmaya direnmelidir. Kulağa ne kadar klişe gelse de, podcast’leri gerçekten yankı uyandıran ve anlamlı kılan şeyin ne olduğunu gözden kaçırmayın: özgünlükleri.

Büyük yatırımcı ve uzman Warren Buffet’ın dediği gibi, “Bir itibar inşa etmek 20 yıl, onu mahvetmek ise beş dakika sürer. Bunu düşünürseniz, her şeyi farklı yaparsınız.”

Kaynak: Steven Goldstein / Amplifi Media

Okumaya devam et

Haberler

Google Podcasts Haziran ayında uluslararası olarak kapatılıyor

Google Podcasts, bu ay içerisinde ABD’de kullanıma kapatılırken, şirket uygulamanın Haziran ayında uluslararası kullanıcılar için de kapatılacağını duyurdu.

Yayınlanma tarihi

=>

Google Podcasts, bu ay içerisinde ABD’de kullanıma kapatılırken, şirket uygulamanın Haziran ayında uluslararası kullanıcılar için de kapatılacağını duyurdu.

Güncellenen destek makalesine göre, Google Podcasts “Haziran 2024 ortasından sonuna” kadar “Amerika Birleşik Devletleri dışındaki kullanıcılar” için kullanılabilir olacak. YouTube Music geçişi ve OPML dosyası dışa aktarımı ise 29 Temmuz 2024 tarihine kadar bir ay süreyle kullanılabilecek.

Bu sonlandırmanın, YouTube Music’teki podcast’lerin kullanıma sunulduğu gibi bölge bölge mi (Amerika, Asya, Avrupa, vb.) gerçekleşeceği yoksa tek seferde çevrimdışı mı olacağı henüz belli değil.

YouTube Music, Android, iOS ve web için Google Podcasts Nisan ayı başında ABD’de kullanıma kapatılmasından bu yana ne yazık ki önemli bir güncelleme görmedi. Umarız, YouTube Music’teki podcast deneyimi uluslararası kapanmadan önce büyük bir yükseltme görür.

Okumaya devam et

En son